SEYİT ONBAŞI, BAHADENLİ'DE DAHA SONRA SALİHLİ’DE ESİR DÜŞTÜ
Çanakkale Kahramanı Seyit Onbaşı’nın kaynaklara göre, Kurtuluş Savaşı sırasında Önce Balıkesir Bahadenli’de daha sonra Salihli’nin Poyraz Köyü’nde esir düşütüğü belirtildi. Salihli Turizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şahin,”Bu haberin yazılmasında kaynaklarından yararlandığımız Erkan Zeytun Bey'e ve Cumhuriyet Gazetesine teşekkür ederim” dedi.
Salihli-MANİSA
21 Şubat 2019 // Süleyman Arasan // 1636
Kaynak: Mehmet Şahin
Çanakkale Kahramanı Seyit Onbaşı’nın Kurtuluş Savaşı sırasında Önce Balıkesir Bahadenli’de daha sonra Salihli’nin Poyraz Köyü’nde esir düşütünü belirtildi. Salihli Turizm Derneği Yönetim Kurulu konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada,”Yıl 1915, yer Çanakkale (Rumeli Mecidiyesi). Dünyanın bütün emperyalist devletleri birleşmiş “Hasta Adam” Osmanlı’ya son darbeyi vurup, başkentini yani şah damarını kesip öldürmeyi ve kahraman Türk milletini – başsız - devletsiz bırakmayı düşünüyorlardı. Emperyalist devletler o kadar küstahlaşmışlardı ki “yenilmez armada!” dedikleri donanma boğaza girdiğinde Türklerin ellerini havaya kaldırıp teslim olacaklarını düşünmüşlerdi. Oysa ne çabuk unutmuşlardı; fethedilemez dedikleri İstanbul’u alan Fatih Sultan Mehmet’i, ne çabuk unutmuşlardı 2 saatte Mohaç meydan muharebesini kazanan Kanuni’yi, Napolyon’u hezimete uğratan yaşlı Bozkurdumuz; Cezzar Ahmet Paşa’yı, Genç Osman’ı ve daha nicelerini ne de çabuk unutmuşlardı. Bu kâfirlere, bu ırz düşmanlarına tekrar Türk’ün teslim olmayacağını hatırlatmak gerekmişti. Dünyanın, özellikle de İngiliz komutan Hamilton ve Churchill’in yenilmez adını verdikleri donanma Çanakkale Boğazına girmiş; ölüm kusmaya başlamıştı. Toplarımızın menzili gemileri bazen vurmaya yetmiyordu. Başarılı atışlar yapan kahraman Türk topçusu sanki Şahi topuyla Bizans surlarını dövüyordu. Agamemnon, Bouvet ve İrresistible vurulmuş; Quen Elizabeth ve İngilizlerin yarım dünya adını verdikleri Ocean zırhlıları kan dökmeye devam ediyordu. Tam da bu sıralar da Ocean zırhlısı Rumeli mecidiyesini bombardımana tutmaya başlamıştı. Tabya atışlardan dolayı çok zarar görmüş 16 asker şehit düşmüş ve 24 askerimiz de yaralanmıştı. Şehit olan yiğitlerimiz parçalara ayrılmış, her yerde el, kol ve ayak; toplar yağıyordu sağanak sağanak. Askerlerin çoğu toprak altında kalmış havasızlıktan ölmek üzereydiler. Hani Çanakkale türküsünü hep söyleriz: “Ölmeden mezara koydular beni” diye. Evet, tam da öyle olmuştu. Atılan her top siperlerimizde iki buçuk katlı bir bina kadar boşluk açıyor ve o boşluktan çıkan toprak savaşmayı bekleyen Mehmetçiklerin üzerine geliyordu. Askerlerimiz diri diri mezara girmişlerdi. Rumeli Mecidiyesi Seyit Onbaşının tabyasıydı. Tabyaya yapılan top atışları sonrasında hayatta kalabilen çok az asker olmuş; bunlardan biri de Seyit Onbaşının çok sevdiği arkadaşı Niğdeli Ali’dir. Niğdeli Ali’nin de yardımıyla Seyit onbaşı 215 kiloluk topu kaldırmış ve ateşlemiştir. Attığı ilk 2 top hedefe ulaşamamıştır. Seyit 3. Defa topu kaldırmış ve Ocean zırhlısını dümeninden vurmayı başararak İtilaf donanmasının bütün planlarını alt üst etmiştir. Donanma içinde kargaşaya sebep olan Ocean’ın vurulması diğer gemilerin menzilimizden uzak durmaya karanlık limana doğru ilerlemesine sebep olmuştu. 7Mart’ı 8 Mart’a bağlayan gece Cevat Paşa’nın emriyle karanlık limana döşenen son 26 adet Osmanlı mayınına çarpan birçok gemi batmıştır. İlk defa Çanakkale’de karşımıza çıkan Balıkesir Havran’lı Koca Seyit kaldırdığı 215 kiloluk topla tarihe ismini altın harflerle yazdırarak tarihteki haklı yerini almıştır. 15 Mayıs 1915’te Yunanlar İzmir’i işgal etmiş ve bu suretle Batı Anadolu’nun işgali başlamıştı. Bu işgallere karşı efelerimiz, Kuvay-ı milliye birlikleri oluşturmuş; direnişe başlamışlardı. Bütün ülkede olduğu gibi Havran’da da Kuvay-ı Milliye’ye katılmak isteyenler vardı. Bunlardan bazıları 1915’te Çanakkale Savaşından dönen gazilerdi. İçlerinde Seyit onbaşının da bulunduğu gaziler Havran Kasım Han’da toplandılar. Gaziler kendi içinde durum değerlendirmesi yaptıktan sonra isimlerini cepheye gitmek için daha önce yazdırdıklarını fakat neden gidemediklerini öğrenmek maksadıyla Kuvay-ı Milliye binasına gittiler. Binada cemiyet başkanı Hasan Kamil Bey ile Müderris Şükrü Efendi ile görüştüler. Görüşmede Balıkesir’deki 2. Kongrede alınan kararla 1884 doğumlularında gidebileceklerini öğrenince çok sevindiler. Fakat bir sıkıntı vardı. Hanesinde tek erkek kalanları göndermek istemiyorlardı. Bu hadiseler devam ederken sürekli olarak şehit haberleri geliyordu. Gelen şehit haberlerinin çok olmasının sebebi genç ve tecrübesiz askerlerin cephede oluşuydu. Bu olayı durdurmanın birtek yolu vardı o da: gençlerin yanında savaş tecrübesi olan gazilerimizin de savaşa gitmesi idi. Hasan Kamil Bey, gazilere ertesi günü için hazır olmaları emrini, vermişti. Hazır olan gaziler yetkililerle Pelit köy yakınlarındaki toplanma karargâhına katıldılar. Bölgede bulunan 189. Piyade alay kumandanı Yarbay Seyfullah Bey’in emrine girdiler. Yarbay vakit kaybetmeden Çanakkale aslanlarını Üsteğmen Afif Bey’in emrine verdi. Kahramanlarımız görev alıp düşmanın üzerine bir bozkurt gibi atılmak için sabırsızlanıyordu”dedi.
SEYİT ONBAŞI TEKRARDAN TOP BAŞINDA
Salihli Turizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şahin konu ile ilgili açıklamasının devamında ise şunları söyledi,”Üsteğmen afif bey’in emrindeki Seyit onbaşının yeni görevi; 75’lik seyyar seri ateş yapan sahra topuyla düşman ilerleyişini durdurmak ve topun düşman tarafından ele geçirilmesini önlemekti. Zaten düşman bu top yüzünden çok zayiat vermiş; bu sebeple de topu imha etmek istiyordu. Seyit topuyla birlikte Çataltepe mevkiine konuşlanıp düşmanın sahile çıkmasını önleyecekti.
Tıpkı Çanakkale’deki gibi. Seyit onbaşı bölgede düşmanın çıkartmasını durdururken, düşman Soma ve Akhisar cephelerini yararak Ayvalık’taki Yunan kuvvetleri ile birleşmiş daha da güçlenmişti. Kozak’ta Yunanlar Hacı Bekir müfrezesini mağlup ederek Çataltepe’ye doğru ilerlemeye başlamıştı. Yunan’ın Çataltepe’ye ilerlediğini duyan Üsteğmen Afif Bey: Seyit ve on arkadaşına topu derhal oradan uzaklaştırarak Balıkesir’e gerekirse de Ankara’ya götürmelerini emretti. Emir üzerine Bahadenliye gelen Seyit Onbaşı ve arkadaşları buradaki 189. Alayla birlikte bölgedeki Türk alaylarına yardım ediyorlardı. Düşmanın nüfuzunun artmasının ardından Üsteğmen 3-4 askerle birlikte topu bölgeden uzaklaştırırken; Seyit ve arkadaşları düşmanı oyalamakla görevlendirilmişti. Hücuma kalkan düşman karşısında son mermisine kadar savaşan Gazilerimiz büyük kahramanlıklar gösterdiler. Seyit Onbaşı hücum eden düşman ateşiyle omzundan vurulup esir düştü. Seyit ve arkadaşları Bahedenli köyünde bir bakkalın deposunda 2 gün esir kaldıktan sonra, Burhaniye’de bulunan Yunan komutan Yarbay Norvi Mati tarafından yargılandı. Buradaki sözde yargının ardından İzmir’deki mahkemeye sevk edildiler. Erkan Zeytun Bey’in kitabında da bahsedildiği üzere Seyit ve diğer gaziler; Kuvay-ı Milliye ye katıldıkları için suçları sabit görülerek, İstanbul’daki Divan-ı Harbe gönderilmek üzere İzmir’de bulunan Osmanlı heyetine teslim edildiler. Osmanlı Heyeti gazileri kendi yargılayarak; İstanbul’a göndermeden, evlerine dönmeleri şartıyla serbest bıraktı. Yaralı olan Seyit’i tedavisi için hastaneye yatırdıklarında; ayağından yaralı, Salihlili bir kahraman olan Ahmet’le tanıştı. Seyit ve Ahmet ülkenin halini konuşurken; Ahmet, Seyit’in milli mücadeleye katılarak Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almak istediğini anlamıştı. Ahmet, Seyit’e kendisi ile birlikte Salihli’ye gelirse, oradan Kütahya-Eskişehir hattını geçerek Ankara’ya ulaşabileceğini söyledi. Oysa Ahmet Kuvay-ı Milliye’nin en önemli kalesi olan Salihli’nin düştüğünü bilmiyordu.”
SEYİT ONBAŞI MİLLİ MÜCADELENİN EN ÖNEMLİ KALESİ SALİHLİ’DE ESİR DÜŞÜYOR
Seyit Onbaşı Milli Mücadelenin en önemli kalesi Salihli’de esir düştüğünü belirten Salihli Turizm Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Şahin,” Seyit ve Ahmet iyileşince hastaneden çıkıp Basmahaneye geldiler. Buradan mal aldıktan sonra istasyona geldiler. Tren bir ülkenin kaderini değiştiren büyük kahramanlardan, Seyit Onbaşıyı taşıdığının farkında değildi. Seyit ve Ahmet trenle ilkönce Manisa’ya oradan da Salihli’ye geleceklerdi. Yolculuk esnasında Yunanların harap ettiği üzüm bağları ile yanık buğday tarlalarını gördüler. Seyit ve Ahmet üzüntüyle dışarı bakarken; küçük tepelerin arasında Antik Kenti görüyor ve üzerindeki Yunan bayrağı işgalin boyutunun ne kadar arttığını gösteriyordu. Tren Salihli istasyonuna girmiş, istasyondaki telle çevrilmiş düşman noktasında Çanakkale kahramanı Seyit ve arkadaşının eşyalarına el konulmuştu. Kahramanlar kontrol noktasından geçtikten sonra Ahmet’in evine gittiler. Fakat evde kimse yoktu. Ahmet’in bağırmasına seslenen komşusu Ali dede kahramanların yanına gelerek Ahmet’e ailesi hakkında bilgi verdi. Ali dede: Yunanların şehri top ateşine tuttuğunu ve insanlara zulmettiklerini söyledi. Ailesinin de Poyraz Köyüne Ahmet’in kayınpederinin evine sığındığını söyledi. Seyit ve Ahmet Poyraz Köyüne giderek aileyi bulurlar. Seyit derdini yani milli mücadeleye katılmak istediğini aileye anlatır. Ahmet’in kayınbabası Seyit Onbaşı’ya köyün üstündeki dağ yamaçlarında düşmanın karargâhının bulunduğunu fakat silah seslerinin kesilmesine dayanarak, karargâhın bölgeyi terk etmiş olabileceğini söyledi. Bu demek oluyordu ki Seyit, dağ yamaçlarından içeri girebilirse Dumlupınar’a ulaşabilirdi. Seyit gece olunca dağa çıktı ve Yunan karargâhının ışıklarını görünce onları izlemeye başladı. Tam o sırada Seyit’e doğru nöbetçi düşman askeri yaklaşır ve Seyit Onbaşıyı esir alır. Ama Seyit düşmanın niyetini anlayınca hemen hızlı bir şekilde tüfeği kavrayarak düşmanı sipere düşürmüş ve siperde biraz boğuşmadan sonra İngiliz’in dev zırhlısı Ocean’ı vuran Seyit Onbaşı; düşmanı da kendi süngüsüyle öldürmeyi başarmıştı. Karargâha doğru bakıp oradan geçemeyeceğini anlayan Seyit Onbaşı geriye döndü. Ahmet’le vedalaşıp yola koyulan Seyit Onbaşı kendi kendine:’ Mustafa Kemal Paşama sözümü tutamadım, istedim uğraştım, düşmanla çarpıştım, yaralandım. Olmayınca olmuyor paşam, bir yolunu bulup bir türlü yanına varamadım. Baş yoktu, kumandan yoktu paşam. Başkomutan olmayınca kurtuluş olur mu paşam? Yol iz bulup ben sana gelemedim. Sen ordunla buralara gel, bizi hain düşmanın elinden kurtar paşam. Başsız, kumandansız olmuyor. Baş da sensin, kumandan da sensin. Sen bu toprakların Başkumandanısın Paşam der. Kaynaklarından yararlandığımız Erkan Zeytun Bey'e ve Cumhuriyet gazetesine teşekkür ederim. Bir mesaj yaz.”diyerek konu ile ilgili açıklamasını tamamladı.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
1542-MANİSA'NIN PARLAYAN YILDIZI
1547-GÖRDESLİ MAKBULE
1549-GYGAS GÖLÜ KURUYOR
1551-ALAŞEHİRLİ SAMİ BEY/İpek Akgül
1554-ALAŞEHİRLİ ZAHİD MOLLA
1605-LİDYA DEVLETİ HANEDANLARI
1623-MEVLİHANE/İpek Akgül
1636-SEYİD ONBAŞI ESİR DÜŞTÜ
1741-ALAŞEHİR KONGERESİ
1753-TARİHÇİLER TREN İSTASYONU/İpek Akgül
1993-SALİHLİ KEMER KÖYÜ/İpek Akgül
2024-ÇANAKKALE SAVAŞLARI