ÇANAKKALE GEZİSİ (Gezi Notları)
Herkesin kendine özgü bir gezme sitili var. Kimileri yalınız gezmeyi sever kimileri de turları tercih eder. Ben ise özel arabamla çıkarım yollara, deklanşöre basınca şehrin tabelalarını daha sonra da şehirlerin tarihi mekânlarını ölümsüzleştir meye çalışırım.
Makale: Mustafa Toga /
10 Ekim 2020 //YOL HİKAYELERİ// 2137a
Bu seferki gezimiz ilk durağı Çanakkale.
Kırklareli’nin Babaeski ilçesine bağlı Müsellim beldesindeki Atatürk Gönüllüleri Kütüphane Oluşumu Platformu üyeleri tarafından “Atatürk Gönüllüleri Oğuz Bilal Özgün Kütüphanesi” açılışına katılmak için 28.09.2020 Pazartesi sabah saat 10:30 da Salihli’den hareket ettik.
Hanım “Acelemiz yok” dedi Ağır ağır gidelim çünkü ilk molamızı Çanakkale’de vereceğiz. Suavi enişte ile Elif kızımız yolumuzu gözlüyorlar. Akşam onlarda konaklayacağız.
MARMARA GÖLÜ KURUYOR
Gölmarmara ilçesine yaklaşınca Marmara Gölüne yan gözle bakıyoruz. Göl o kadar çekilmiş ki uzaktan mavi mavi parıldıyor. Bundan birkaç yıl önce asfalta şap şap diye vuran göl suları neredeyse 1 kilometre çekilmiş. Bölgede 3 aydır yağmur yağmıyor. Üstelik bilinçsiz tarım sulaması. Kuraklıktan göl kurumaya yüz tutmuş gibi. Manzara içler acısı içimiz cız etti.
İZMİR-İSTANBUL ARASI OTABAN 3,5 SAAT
Manisa’nın Akhisar İlçesine gelince (nüfus 169.000) gelince İzmir-İstanbul otoyolundan gitmek istiyoruz çünkü ilk defa yeni açılan bu yolu kullanacağız. Otobana Akhisar gişelerinden giriş yapıyoruz. Kırkağaç, Soma, Savaştepe çıkışlarını geçiyoruz. 3 şeritte boş, yol sakin, araba uçup gidiyor. Balıkesir (İvrindi) çıkışı tabelada 98 km yazıyor. Otoban parası olarak 40 Tl ödüyoruz. Bize pek pahalı gelmedi. Balıkesir Batı çıkışından çıkar çıkmaz İvrindi duble yoluna giriyoruz. Karşımıza 4-5 tane kavun römorkları geliyor. Hanım kavun satın alalım diyor. İlk tezgahın önünde duruyoruz. Kavunların sahibi orta yaşlı bir teyze, “Bunlar hakiki Kırkağaç kavunları” diyerek kavunlarını öğmeye başlıyor. 2 tanesi 10 lira ama isterseniz biraz küçüklerinden alırsanız 3 tanesi 5 Tl yapabilirim. Hediyelik 2 tane alıyoruz küçük bir tane de ekstradan veriyor. Anadolu insanının gözü tok. Teşekkür edip hareket ediyoruz. Havran’ı geçince gözümüz bir taraftan Opet Benzin İstasyonu arıyor. Yakıt azaldı, hem arabaya akaryakıt alacağız hem de ihtiyaç molası vereceğiz. Neden Opet derseniz? Türkiye’de sadece Opet’lerde ala franga yani kozalet tuvaletler var. Edremit’in girişinde bir tane buluyoruz. 104 Tl lik otogaz dolduruyoruz bu arda arabayı da tazyikli su ile yıkıyoruz. 15 dakika dinlendikten sonra yolcu yolunda gerek diyerek hareket ediyoruz.
EDREMİT KÖRFEZİNDE SULAR MAS MAVİ
Egenin sahil beldelerinden geçiyoruz. Balıkesir’in tatil beldeleri Akçay, Altınoluk, Küçükkuyu’da yazlıkçı kalmamış. Yollar sakin. Sonbahar olmasına rağmen denize girenler azda olsa var. Küçükkuyu’dan sonra oksijen deposu Kaz Dağlarına tırmanıyoruz. Bu yolun 12 kilometrelik bölümü hala Türkiye’nin yüz karası. 1979’da olduğu gibi 40 yıldır hala yapılmamış. Doğa harika, dağlar ladin çamlarıyla kaplı, mis gibi bir hava var ama yol tek gidiş geliş her 50 metrede ise bir kıvrım var. Korktuğumuz başımıza geliyor önümüze kereste/tomruk yüklü bir kamyon düşüyor. 15 kilometre sürat ile ağır ağır, ırlana ırlana, eksozdan kara dumanlar çıkartarak zorla yokuşu tırmanan kamyonun arkasında 40-50 araba katar oluşturduk. Kamyonu sollayıp geçemiyoruz çünkü her kıvrımın sonunda karşıdan bir taşıt gelme ihtimali var. Yarım saate zirveye ancak ulaşabildi. Bir oh çektik ki oh..oh! Yol çalışmaları yapılmış 2 tane tünel inşaatı gördük ama bir türlü açılışını yapıp trafiği rahatlatmıyorlar.
ÇANAKKALE’NİN ŞİRİN İLÇESİ AYVACIK
Dağlarının zirvesinden aşağılara bakınca Ege Denizi, körfez ayaklarınızın altında. Kötü yol bitiyor hemen Çanakkale’ye bağlanan duble yol başlıyor. Derken Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine ulaşıyoruz. Nüfus 12.000 kişi. Şehir yolun alt tarafında Assos plajı, Behram Kale (20 km) yönünde kalıyor. Şehrin içinden geçerken yol kenarındaki ormanlık bir alana sapıp büyük çam ağaçlarının altına arabayı park ediyoruz. Mis gibi çam kokusun soluyoruz. Hanım arabanın arka koltuğundan simit, bohça, peksimet gibi yol erzaklarını çıkartıp bagajın üzerine diziyor, kahvaltı yapacağız. Aşağıda küçük bir sebze bahçesi, iki tane baraka var. Bir kadın, “Buraya gelin, burada masa, sandalye var” diye bize sesleniyor. Tanımıyoruz! Kocası da çay yapacağız hep birlikte içeri deyince. Tası tarağı toplayıp onların yanına gidiyoruz. Oturtacak yer bulamıyorlar.
Mehmet Pala polis emeklisi. İki kızları varmış. Üniversiteyi yeni bitirmişler biri İzmir Adnan Menderes Havalimanında yer hostesiymiş diğeri Manisa Akhisar’da psikiyatr olarak çalışıyormuş. Kayınpederinden yol kenarındaki bu 10 dönüm arazi miras düşmüş. İki oda baraka yapmışlar birazda bostan dikmişler. Yaz mevsiminde burada emekliliğin tadını çıkartıyorlarmış. El çabukluğuyla bahçeden domates biber toplayıp getiriyorlar. Masaya Ezine Peynirinden de çıkartıyorlar. Bu arada 2 aile daha geliyor yanımıza, onlarda emekli polis memuruymuş. Aramızda 40 yıllık ahbapmışız gibi bir sohbet başlıyor. Ne güzel bir kültürümüz var. Diğer uluslarda olmayan örf adetlerimizi doya doya yaşatıyoruz. Tanıyalım tanımayalım soframızı paylaşıyoruz. Çok teşekkür ediyoruz, inşallah bir gün bizim oralara yolları düşer de biz de onları misafir ederiz.
EZİNE BEYAZ PEYNİRİ
Antik çağlarda şimdiki Çatıkıran Tepe platosunda kurulmuş bir yerleşim merkezi olan Ezine’ye geliyoruz. Çanakkale’ye 40 kilometre mesafede. Nüfusu 13.000. Buralara gelinir de meşhur Ezine peynirinden alınmaz mı? İzmir asfaltı Opet karşısı ışıklar yanın da ki Salih KAHRAMAN Peynirciliğe giriyoruz. Tezgâhtar kadın “Hoş geldiniz!” diyor. “İndirim var mı?” soruyoruz. “Fabrika fiyatına. Dışarda kilosu 65 Tl bizde 45 Tl” diyor. İki kalıp Tulum Peyniri bir kalıpta Ezine Beyaz Peyniri satın alıyoruz. Sohbete doyum olmaz, yolcu yolunda gerek.
TRUVA ATI ÖREN YERİNİ ZİYARET
Çanakkale’ye 20 kilometre kaldı, yaklaşıyoruz. Tabela da ‘Truva Müzesi’ 8 km yazıyor. Kavşakta hemen o yöne sapıyoruz. Asfalt yeni atılmış, yol tek gidiş geliş. Sırtında çantası, saçı sakalına karışmış genç bir turist yürüyerek gidiyor. Her otomobil geçişinde “Dur” işareti yapıyor eliyle.
Truva diğer bir deyişle Troya. Önemi ise Homeros’un ‘İlyada ve Odyseia’ destanının geçtiği yer olması.
Kocaman depo gibi bir bina ile karşılaşıyoruz. Park yerinde turist otobüsleri ve arabalar var. Bizde sapıyoruz. Bu deponun içerisinde Truva Atı mı var? diye soruyoruz. El ele tutuşmuş önümüzden geçen genç sevgililer “Hayır! Burası müze, Truva Antik Kenti 3 km ilerde.” Biraz ilerleyip, park yerine giriyoruz. Otomobil giriş 20 Tl. Gişeye yaklaşıyoruz kişi başı 65 Tl yazıyor. Hanım; “Tahtadan bir at için mi 130 Tl ödeyeceğiz. Ben genç kızlığında gelmiştim” dedi. Benim en az 10 defa bu yoldan geçmişliğim var ama bu güne kadar ziyaret etmek nasip olmamıştı. Şimdi şeytanın bacağını kırmalıyım. “Hanım! Ben beş on dakika girip birkaç fotoğraf çekeyim” dedim. Cüzdanı çıkardım bu arada içinde ki basın kartını gördüm. “Gazeteciyim. Burada basın kartı geçiyor mu?” dedim. Kasiyer kız “Bir bakayım” dedi. Tamam, size bir ücretsiz kart vereceğim. Onunla geçebilirsiniz. Meydan da ki Truva Atı’nın yanına geldim. Yanlarında küçük bir kız çocuğu olan çift gördüm. Corona virüsü pandemisinden dolayı yüzlerinde maske var. İkisi de sarışın. Turist zannettim. “Where are you from? Do you speak English” diye sorunca.
Amca, biz Türk’üz dediler. Bulgar göçmeniyiz ama İstanbul’da yaşıyoruz. Türkçe konuşabilirsin. Mahcup oldum. Pot kırdığımı için birazda utandım. “Bir fotoğraf çekebilir misiniz?” Sonra gidip ören yerini gezdim. Bol bol tarihi sütunların fotoğrafını çektim.
ÇANAKKALE VE ECEBAT
Çanakkale’ye 3 kilometre kala Suavi enişteyi aradık. 18 Mart Çanakkale Üniversitesi Kampusu önündeki Üniversite Hastanesinin parkında bekleyin, gelip sizi alacağım dedi.
Suavi Erdoğan kim mi? Köken olarak Çanakkale ili Lapseki ilçesinden. Babası emekli polis memuru. Suavi, Çanakkale Anadolu Lisesinde tarih öğretmeni. Bundan 4 yıl önce büyük kayınımın Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni ve halen Çanakkale Doğa Koleji Müdüriyesi Elif İzmirlioğlu ile evli. Bu akşam onların misafir olacağız.
Çanakkale’de hava kapalı. Karanlık erken bastırdı yağmur havası var. Akşam yemeğine müteakip yağmur başlıyor. Yarım saat boyunca sicim gibi yağıyor. Ortalık aniden serinliyor. Börtü böcek, bitkiler suya doyuyor. Sabah kahvaltısından sonra saat 11:00 civarında limana iniyoruz feribotla karşı yakaya, Eceabat’a geçmek için. Çanakkale içinde aynalı çarşı, ana ben gidiyorum düşmana karşı şarkısını mırıldanıyoruz.
Feribot gişesindeki kıza basın kartını uzatıyorum. Kız “Olmaz!” diyor. Araba kayıtlarının basın-yayın firmasının üzerine olması lazım sizinki şahsi araba. “Tamam, sıkıntı yok!” Kız yine de arabada tek kişi gösterip 51 Tl alıyor. Dönüşte ise Araba +2 kişi den işlem yapıp 61 Tl aldılar.
ECEABAT VE ABİDELER
Eceabat 11.000 nüfuslu küçük bir ilçe. Çanakkale İl sınırları içinde Gelibolu Yarımadası’nda, Çanakkale Boğazı’nın ucunda. 1. Dünya Savaş’ında bu bölgede 205.000 İngiliz, 47.000 Fransız askeri, Türk tarafında ise 213.000 askerimiz zayiat vermiş. Çanakkale Savaşlarının yapıldığı bu bölgeyi ziyaret etmek isteyenlerin en çok görmek istedikleri yerler Seddülbahir, Kilitbahir, Anzac Koyu ve Şehitler Abidesi oluyor.
Abideleri gezmiyoruz iki sebepten. Bir zamanımız yok çünkü saat 16:00 da Babaeski’de ki kütüphane açılışına yetişmeliyiz iki bundan 9 yıl önce çocuklarla birlikte rehber eşliğinde gezip gördük.
Feribotla karşıya geçerken martılar atılan simit parçalarını kapmak için pike yapıyorlar. Nerdeyse kanatları denize değecek. Yaklaşık 20 dakika sonra Eceabat'tayız. Arabalarımıza binip feribottan ayrılıyoruz. Çanakkale boğazı kenarından, tuzlu deniz suyu kokusunu içimize çeke çeke Gelibolu ilçesine doğru hareket ediyoruz. Yol tek geliş gidiş. Yaz sezonu bitmiş, tatilciler yok, yollar sakin. Uzaktan “1915 Çanakkale Köprüsü” inşaatı gözüküyor.
(NOT: Devamı Trakya Gezisi "KIRKLARELİ" ve "TEKİRDAĞ" gezi notlarında....!)
ÇANAKKALE VE ECABAT'TAN GÖRÜNTÜLER
TRUVA ATI VE ÖREN YERİ
EZİNE VE AYVACIK'TAN GÖRÜNTÜLER
KIRKAĞAÇ KAVUNLARI
Başa dönmek için butona basınız