DİDİM; “ALTINKUM SAHİLLERİ”
Makale: Mustafa TOGA // 2013 // Haber: 025
YOL HİKAYELERİ
Günlerden 22 Haziran 2013 Cumartesi. En nihayet DİDİM deyiz..! Karşımızda tüm heybetiyle Apollon tapınağı. Girişte ki dönerli kavşağa gelince şehir merkezine sapıyoruz, düz bir yoldan kumsala iniyoruz. Altınkum sahilinde dolaşırken karşımıza Zeemermin filminden tandığımız elinde üç oklu mızrağı ile Poseidon heykeli çıkıyor. Eğe kıyılarında henüz turizm sezonu daha açılmamış ama olsun hafta sonu olmasından dolayı çeyrek ay biçiminde ki sahil hınca hınç dolu. Havada hafif bir esinti var, su berrak, dipteki çakıl taşlarını görebiliyorsunuz. Kıyıdan şöyle bir beşyüz metre içlere doğru yürüyorsunuz hala su boyunuzu aşmıyor. Zaten denize ilk adımınızı attığınız da balıklar sanki hoş geldiniz der gibi bacaklarınızın arasında dolaşıyor. Deniz suyu biraz tuzlu. Yat limanında ki yelkenli tekneler turistleri günü birlik mavi yolculuğa götürmeye hazırlanıyor. Haziran ayı olmasına rağmen güneş yakıyor. Yaz aylarında güneş çarpması, böcek sokması ve gıda zehirlenmesine dikkat edilmeli. Özellikle güneş çarpması öldürücü sonuçlar doğurabilir hemen bir plaj şemsiyesi satın alıyoruz. Çocukların sırtına bolca güneş yağı sürüyoruz. Hanımla ben ayaklarımızı kumların arasına sokup şemsiyenin altına oturuyoruz.
Simitçi, taze mısır, buz gibi soğuk su diye bağıran satıcılar önümüzden gelip geçiyorlar. Dört tane sıcak taze simit alıyoruz. Öğleyin yakınımızda ki kafeterya dan “Ayvalık Tostu” yaptırıp yiyoruz. Saat 17.00 yi geçince yavaş yavaş yazlıkçılar kumsala inmeye başlıyorlar. Bizde yaklaşık bir saat sonra Söke’nin YeniKent muhitinde bulunan `Villa Kardelen` de ki pansiyonumuza dönmek üzere eşyalarımız toplayıp yola çıkıyoruz. Söke ovası çatır çatır sarı sıcakla kavrulurken Kuşadası-Söke yolu üzerinde bahçeli villardan kurulu YeniKent, 24 saat püfür püfür esiyor. Burası sanki bir boğaz, rüzgarı çekiyor. Kısaca aynı anda iki mevsimi bir arada yaşayabiliyorsunuz.
BODRUM NERE? DİDİM NERE?
Eve dönüş yolculuğumuz başladı. Yol tek gidiş tek geliş. Asfat yamalıklı, eğri büğrü. Yolun sağı solu yeni biçilmiş ekin frezleri ya da zeytinlik. Küçük küçük koylara yapılmış yazlıkcı siteleriyle karşılaşıyoruz. Önümüzdeki kamyonu sollamaya çalışıyoruz ama olmuyor çünkü karşıdan sürekli arabalar geliyor. Evleri beyaz badanalı Akköy’den sonra İzmir-Bodrum duble yoluna çıkıyoruz. Birinci sınıf asfalt, arabalar üzerinde kara yılan gibi akıp gidiyor. Bodrum yönüne giden hususi arabaların yüzde yetmişi İstanbul plakalı, 34 ile başlıyor. Devir her zaman “Güzel ile Zengine” diyorum. Bodrum’a sanatçılar, sosyete takımı, zenginler gidiyor. Onların yolu güzel olmayacakta 41 bin nüfuslu Didim’in mi? Başta Ankara olmak üzere İç Anadolu kentlerinin yazlıkçı evleri buradakiler. Birazda emekli İngilizler yaşıyor. Milet’in (Miletos) yazılı tabelası gözüküyor. Beynimde bir şeyler nostaljik çağrışım yapıyor. 1987 yılında ilk defa gelip buradaki Helenis antik tiyatroyu ziyaret etmiştim. Derken karşımıza Güllübahçe (Atburgazı) ve Priene Harabelerinin tabelası çıkıyor. Yenidoğan belediyesine geliyoruz. Burası hemen hemen Söke ile bitişik bir yerleşim alanı. Sol tarafta Priene AVM leri. Biraz ilerliyoruz Milas-Söke karayolunun sağ tarafında bir kaç araba park etmiş vaziyette.
Hanım “ Burda duralım” diyor. Bak karşıda Pazar kurulmuş.
- “Bırak kalsın…!” diyorum. Neredeyse akşam olacak hem Pazar toplanmak üzere.
- “Hayır” diyor. Evin sebze, meyve, yiyecek eşyalarını buradan alalım. Hem ucuz hem taze.
- “Bulabilirsen tabi…!” diyorum.
“Emir demiri kesiyor.” 09 plakalı kamyonetin arkasına park ediyorum. Çocuklarla ben arabada bekliyoruz. Bir koşu karşı tarafa geçiyor. Tehlike mi? Arabalar vızır vızır gelip gidiyor ama buranın halkı alışmış fırsatını bulunca hop bu yana hop o yana geçiyor. Biraz sonra elleri dolu olarak dönüyor.
- “Kızartma yapacaktım patlıcan bulamadım” diyor. Kadının biri yarım çuval satın almış. Bir kilo istedim `Bana lazım` dedi vermedi.
Kafaya taktığın şeye bak diyorum. İki yumurta çak, yap bir menemen o bile yeter bize.