|
48a-HOLLANDA RET HiKAYELERi
8 Mart 2012 Perşembe. Dünya Kadınlar Günü. Sabah 06.37 de 25 nolu tramvaya binip Weena (Hofplein) vardım. 06.50 de tram 23 e binip Remise Beverwaard'a 07.18 de ulaştım. Panodaki listeye baktım 07.30 da görev yapmaya başlayacağım 23 nolu tramvay peron 4 den hareket edecek ve numarası 2126. Kahvemi otomatikten aldım, 4 nolu peronun başına varıp beklemeye başladım. 4-5-6-7 nolu peronlardaki bütün tramvaylar gitmiş hattın sonunda bir tramvayın ışığı yanıyor. Tamam o, nasıl olsa birazdan gelir dedim. Garjadaki tramvaylar genelde hareket saatine 5 kala çıkışa gelip bekiyor, biz kondoktörlerde biniyoruz. 07.29 oldu hala hareket etmedi. Bu arada 13 nolu perondan bir tramvay hareket etti, çekip gitti. Telaşlandım. Koştum ışığı yana tramvaya doğru birde ne göreyim, bu 2017 nolu tramvay imiş. Yine koşarak RET bürosuna gittim. Bu günkü hareket memuru Türk müş. (RET'de "Bus,Tram,Metro" 400'ü Kondoktör olmak üzere 850 memur çalışıyor. Türk kökenlilerin sayısı ise çok az; 01.03.2012 itibariyle 11 vatman, 29 tane kondoktör) "Adnan abi... 4 nolu peronda benim tramvay yok" dedim. Senin tramvay çoktan gitti çünkü hatlarda karışıklık olmuş, 13 nolu perondan hareket etti" dedi. "Ne olacak" dedim. "Koş...P&R Beverwaard durağına, gelen ilk 23 nolu tramvaya binip arkasından yetiş" dedi. Dışarı çıkıyordum. Dur...Dur...! Al bu "RET Görev Dosyasını" onuda vatman'a ver burda unutmuş, almadan gitmiş" dedi. Bizim görevde 1 dakika dahi geç kalmak olmaz, derhal durumu RET/Securitas'a bildirmek, rapor etmek zorundasın. Telefon ettim RET/Securitas'a. "Hatlar dolu...Meşgul" diyor, ulaşılamıyor bir türlü, bu arada Limbrichthoek/Beverwaard yününe giden tramvayda duraktan harekte etti ona da yetişemedim. Artık oldu olacak durakta bekliyeyim Holy/Vlaardingen yönüne giden tramvayın birine binerim dedim. Bir tramvay geldi sordum benimki değilmiş arkasından gelen tramvaymış. Beni görünce tramvay durdu birde baktım vatman bizim Barış'mış. "Neden beni almadan gittin?" diye sordum. "Ben de senin gibi 4 nolu perodaki tramvaya gidip baktım 2126 nolu değil, büroya telefonla ettim. Yanlışlık olduğunu...ve bu arda hareket saatinin geldiğini, 13 nolu peronda olan tramvayla hemen çıkış yapmam gerektiğini söylediler. Aceleden seni ve görev dosyasını almayı unutmuşum" dedi. 3 Türk bir araya gelince ne olur. Hollanda'da da görev yapıyor olsalar farketmez işte sonuç böyle b.... olur 3 FASLI KAÇAK YOLCU Holy/Vlaardingen'den geri dönüyoruz. Saat 09.18 Koemarkt/Schiedam durağından 17-25 yaşlarında 3 Faslı genç bindi. Bir durak sonra biletlerini kontrol etmeye gittim. Üçününde biletleri yok. Başladılar yalvarmaya " Abi....çok yorulduk, ne olur bir durak daha gidelim....zaten Hogenbanweg durağında ineceğiz" diyorlar. Tramvay dolu, bütün yolcular bize bakıyor. "Olmaz !" dedim. "Hem tramvaya kaçak biniyorsunuz, hem bilet almıyorsunuz, bu arada bir de genç olacaksınız, inip bir durak yürüseniz olmaz mı." Faslılarla yaptığım münakaşayı aynadan gören Vatmanda tramvayı hareket ettirmedi, kapıları açtı. Üçünü de dışarı attım. Küçük olanı orta parmağını gösterdi. Küfür ederek duraktan uzaklaştılar. GARDAŞ KUSABİLİR MİYİM? Günlerden 3 Şubat Cuma, 2 nolu tramvay da 16:15-00:53 gece görevindeyim. Dışarısı buz gibi soğuk ama yağmur ve karlı değil. Charlios’da ki son tramvay durağı Kromme Zandweg’den 23:18 de Groen Tuin/IJsselmonde’na doğru hareket ettik. Kerstendijk durağına geldik, tramvay hala bom boş. Baktım bir yolcu ellerini kaldırmış, bekliyor. Durduk, kapıları açtık, içeri sallanarak 27 yaşlarında bir Faslı (Marakkon) genç bindi. Her halinden zil zurna sarhoş olduğu belli oluyordu. Oturdu…”Bana dönerek bay kondoktör çok içmişim, lütfen bana bir bilet verir misin” dedi. 3 euro uzattı, parayı aldım biletini verdim. Cep telefonunu çıkardı lütfen karıma telefon eder misin? “Ben Crooswijk semtinde oturuyorum. Bu satten sonra Rotterdam-Noord’a giden belediye otobüsü-tramvay olmaz. Beni Grotehagen durağına gelip almasını söyler misiniz?” dedi. “ Hayır olmaz…. Biz yolcuların özel işlerine görevimiz gereği karışmayız” dedim. Çok ısrar etti sonra karısını arayıp “Ben konuşamıyorun, telefonu kondoktöre veriyorum dedi, telefonu kulağıma tuttu. Artık ister istemez “ Hanımefendi kocanız çok sarhoş sizin buraya gelip kendisini almasını istiyor dedim. Avizedeki genç kadın sesi “Zıkkımın kökünü içsin, oralarda düşüp geberir inşallah” deyip telefonu yüzüme kapattı. Bu arada sarhoş yolcu. “Kondoktör buraya kusabilir miyim?” dedi. Sakın ha… olmaz! dedim. Sabret neredeyse Grotehagen durağına geldik, dışarıya kusarsın dedim. Bir eliyle ağzını tutarak iki büklüm kapıya doğru yöneldi. Nerden de tramvaya almıştım. İnşallah dayanırda kusup ortalığı pis etmez derken durağa ulaştık. Kapılar açıldı. Dışarı çıkar çıkmaz kaldırıma kusmaya başladı. Biz de bu arada hareket ettik. Dönüşte yine aynı durağa geldiğimizde birde baktım ki sarhoş yolcu kaldırıma iki seksen uzanmış, oracıkta sızıp kalmış. EL ETEK ÖPME YARIŞI Mart ayı geldi. Bahar burnunu ufuktan gösterdi, birinci cemer havaya ikinci cemre toprağa düştü bile. Hollanda’da havalar normalin üzerinde seyrediyor. Sıcaklık gece + 9 derece. Günlerden 10 Mart Cuma. Rotterdam’ın Koopavond’u. Caddeler cıvıl cıvıl, çarşılar insan kaynıyor. Görev yaptığım 2004 plaka numaralı, Taramvay-23 ise dolup taşıyor. Saat daha 24:00 olmadı neredeyse 3 deste (225 euroluk) bilet sattım bile. Şimdi Holy istikametine yöneldik. Bayağı yolumuz daha var çünkü tramvaylar 40-45 km hızla gidebiliyorlar. Beverwaard Vlaardingen hattı çok uzak, 1 saat 32 dakikada ancak varıyoruz. Mathenesserplein durağında 50 yaşlarında Hollandalı bir karı koca bindi. Bayan çok süslü, iki dirhem bir çekirdek. Belliki bir eğlenceden ya da doğum gününden geliyorlar. Adam da bakımlı. Takım elbiseli. Kafasında Fransız usülü siyah fotör şapkası var. Daha içeri girer girmez bana el sallayarak “ Kondoktör…kondoktör lütfen gelir misin? dedi. Anladım, sarhoş ama eşi değil. `İki bilet lütfen` dedi. Biletlerini kestim. Parayı uzattı, biletlerin parasını aldıktan sonra paranın üstünü uzattım. “Sen çok beyefendi bir kondoktörsün bizi kırmayıp yanımız kadar geldin buyur 1 Euro bahşiş” dedi. “Olmaz” dedimse de zorunan verdi. Neyse; Ben normal olarak tekrar görevimin başına döndüm. Bilet kontrol sırası ön sıradaki yolculara gelmişti bir ara arkaya dönüp baktım ki ayaklarını karşı kotuğa koymuş, insanların geliş geçişini engelliyor. Yanına vardım “Beyefendi lütfen ayaklarınız çekermisiniz bu şekilde oturmak RET mevzuatına aykırı” dedim. Hemen çekti, “Bilmiyordum çok özür dilerim” dedi. Ellerime sarıldı öpmeye başladı. Ben mahçup oldum. “Aman beyefendi ne yapıyorsunuz” dedikçe o daha çok ellerime sarılıyordu. Karısı kocasının bu nahoş durumunu görünce çok bozuldu. Kızardı, bozardı. `Çok içti… Onun için arabayla eve gitmedik, tramvaya bindik` dedi. Ben de çok isabet etmişsiniz hanımefendi, sarhoş sarhoş araba kullanmak çok tehlikeli dedim. Adam o andan sonra hiç taşkınlık yapmadı. Uslu uslu oturdu. Parijslaan durağına geldiğimizde inmek için ayağa kalktılar. Adam yanıma geldi bana teşekkür etti, tekrar elimi öpmeye kalkıştı tabi ben müsade etmedim. Tramvaydan indikten sonra gecenin karanlığında el sallayarak uzaklaşıp gittiler.
Günlerden 7 Mayıs 2012. Pazartesi. 8 nolu tramvayda 12:59 - 20:06 arası görevdeyim. Hillegersberg’deki son durak olan Kleiweg’den Sparta/Delfshaven’a doğru hareket ettik. Centraal Station’da 65 yaşlarında karı koca yanlarında 3,5 yaşlarında bir kız çocuğu ile birlikte tramvaya bindiler. Kadın 1.60 boylarında erkek ise 1.80 civarında. Kız çocuğunun sarı saçları mavi gözlerini kapatmış. Üzerinde turuncu bir tişört, bacağında pembe tayt, ayağında siyah ayakkabısı var. 2141 nolu Tramvay son serilerden yani kameralı, Televizyonlu olanlardan. Gidip ön taraftaki koltulara oturdular. Biletlerini kontrol için yanlarına gittim. Kadın eliyle koluyla bir şeyler anlatmaya başladı. Kızın fotoğraflı OV-Pasosu var. Yaşlıların ise 1 saatlik olan biletlerden. Kadın pat çat başladı İngilizce konuşmaya. Marconiplein, Zestinhovenstraat diyordu. Adam pencerden dışarı bakıyor çevreyi tanımaya çalışıyordu. Kendi aralarında ise Fransızca konuşuyorlardı. Tabi bende Fransızca Qui (evet) ve Merci (teşekkür) den öte gitmiyor. İngilizce dersen ekmek piyaz gibi ancak kendimi kurtaracak kadar. “Where are jou going?” (nereye gidiyorsunuz?) dedim. “to Marconiplein” (marconi plaza ya) dedi. “Yes” (evet) dedim. “ yet how many stop” (daha kaç durak var) dedi. Bende “ four more stop” (dört durak) dedim. “thank you” (teşekkür ederim) dedi. Yinede içim elvermedi karşı koltukta oturan Hollandalı bayana “İngilizce biliyor musunuz? Bu turistler bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar, lütfen yardımcı olunuz? dedim. Başladılar konuşmaya ama İngilizceden pek bir şey çıkmadı. Hollandalı “Benim Fransızcam pek iyi değil yine de konuşmaya çalışayım” dedi. Oğullarının yanına tatile gelmişler. Gelini Hollandalıymış. Onlar çalışmaya gidince torunlarını da yanlarına alıp Rotterdam’ı gezmek istemişler. 1 saattir tramvayla gidip geliyorlarmış ama evin yerini bulamıyorlarmış. 3,5 yaşındaki çocuğa güvenip oğlunun telefon numarasını da yazmamışlar. Çocukla Fransızca konuşuyorlar kız sadece “Qui” diyor. Nerede oturuyorsunuz? Hangi durakta ineceksiniz diye soruyorum. Çocuk daha çok küçük. Pel, pel gözlerime bakıyor “Ja..!” (evet) diyor başka bir şey konuşmuyor. Neyise Marconiplein durağına gelince indiler. Son durağa vardık ve 13 dakika sonra geri döndük. Bunlar tekrar bindiler. Adam 10 euro uzattı, 2 bilet aldı. Kadın elinde Zestinhovenstraat yazan kağıdı bana uzattı. Baktım... adresin nerede olduğunu bilmiyorum, vatmanın yanına gittim. Teknoloji işte burada işe yaradı. Vatman telefonundan internete girdi, adresin Rotterdam Noord’da, Bergweg caddesinin yan sokağında olduğunu söyledi. Geri Fransızların yanına gittim. Kağıda binecekleri tramvayın adını yazdım. İnecekleri durağın (Eudokiaplein) ve Zestinhoven sokağının krokisini çizip verdim. Centraal Station’a gelince bunları indirdim. Haraket etmekte olan 4 nolu tramvaya bindiler, inşallah sağ salim evlerine varmışlardır?
25 Mayıs 2012 Cuma. 2 Nolu, 702 numaralı tramvayda 11:41-19:26 saatleri arasında görevliyim. Saat 11:00 de evden çıkıp, Walenburgerweg durağına geldim. Dijital hareket tablosuna baktım, Centraal Station ile Rhoon arasında ceryan olmadığından (Rotterdam’da nedense bu tür enerji problemi son günlerde sık oluyor) Kuzey-Güney hattındaki metrolar (Metrolijn D) çalışmıyormuş. Tramvayla gidecek olsam işe yetişemiyeceğim. Tekrar eve gidip arabayı (Citroen) aldım ve 17 dakika içerisinde Groentuin/IJsselmonde durağın ulaştım. Milim milim yetiştim. Hareket saatinden 1 dakika önce 702 nolu tramvaya bindim. Ben bindim tramvay hareket etti. Vaziyeti dakikanın 60/1 saniyesi ile kurtarmıştım. Bu günkü birlikte görev yapacım vatman (bestuurder) 53 yaşlarında mavi gözlü, sarı saçları dökülmüş ama yaşından çok daha genç gösteren sportif birisi. Carnisselande (Barendrecht) ikamet ediyormuş. Adım “Piet” dedi. “32 yıldır RET’de çalışıyorum.” Kromme Zandweg/Charlois son durağa varınca 32 dakikalılık uzun bir (pauze) istirahat yaptık. Hollanda’da bu hafta havalar ekstradan sıcak. Dün 28 dereceydi bugün 25 derece. Tramvayın içerisinde soğutucu yok (erco) sadece vatman kabininde var. Bütün pencereleri açtığım halde içerisi sıcak, basık bir hava var. Randweg durağına geldiğimizde çocuk arabalı bir anneye yardım ettim tramvaya binmesi için. ( 3 basamak merdiven) Bu arada durakta bekleyen kadının birisi bağırıyor du “Bana da yardım et!” diye. Yüzümü ters tarafa çevirdim, duymamazlıktan geldim. Artık tramvaydan bir yolcu yardımcı oldu. Kadın; “Kondoktör, neden yardım etmiyorsun” diye bağırdı. “Hanım efendi biz alış veriş arabasını (boodschappenkarretje) tramvaya çekmek için görevli değiliz sadece sakat arabalarına (invalidewagen) ve çocuk arabalarına (kinderwagen) yardım ediyoruz.” “Sizi şikaye edeceğim. Görmüyor musun? 20 kilodan fazla. Ben nasıl bunu tramvaya çıkartacağım.” “ Siz ağzınızla söylüyorsunuz ağır olduğunu. Burası evlere servis aracı değil toplu taşıma aracı. Hem yaşlılar RET’ye şikayet ediyorlarmış. Kondoktörler bizilere yardımcı olmuyor diye” “Banane yaşlılardan. İnerkende yardım etmiyecek misin?” diyerek dikleşmeye başladı. “Hayır, kanunen yasak” dedim. Manşallah 30 yaşlarındaki Surinaamlı kadın 1.80 boyunda, 110 kg vardı. Dişlerini altından yaptırmış bir insan azmanıydı sanki. Pek sağlam pabuca benzemiyordu. İçimden çirkefin birisi olmasın, tramvayın içerisinde olay çıkartır alim allah diye düşündüm. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır” atasözünden yola çıkarak; “Hanım efendi RET yasak etti. (Böyle bir şey var mı yok mu bilmiyorum ya? Uydurdum işte.) Yoksa maaşımızın yarısına el koyuyorlar. Elbette sizin gibi güzel, seksi, çekici bir bayana yardım etmek istemez miyim.” Tam 12 den vurmuştum. Güzel, seksi lafını duyunca kadının dudaklarında ince bir gülümseme belirdi, lafı uzatmadı. Bende diğer yolcuların biletlerini kontrol etmek için yanından uzaklaştım. Groentuin durağına yaklaştık tramvaya genç bir kondoktör bindi. “Saat 16:00 görevi devralacağım. Siz misiniz?” dedi. “Hayır” dedim “Hem saat 15.52 daha 8 dakikanız var.” “O zaman sizden sonraki tramvay olacak” dedi. Son durağa gelince Dijital hareket tablosuna baktım. Hareket etmemize daha 2 dakika var. (Bakınız ekteki fotoğrafa) “İyi” dedim. “Gidip arabadan bir kutu Fanta içecek alayım. Hava sıcak biraz serinlerim.” Arabanın bağajını açtım tam içeceği alacağım birde baktım ki ne göreyim..! Benim tramvay gidiyor. Islık çaldım duyan kim..! Genç kondoktör tramvayın içerisinde nerde kaldın diye el işareti yapıyor. Ben de elimle git vatmana söyle “dursun” diye işaret ettim. Bu arada bir sonraki durağa (Grotehagen) doğru koşmaya başladım. Artık durağa varınca durdular, beni beklemeye başladılar. Kan ter içerisinde yetiştim. Vatman; “Neredesin? Ben senin tramvaydan inip gittiğini görmedim. Son durağa vardığımda bir de bakacaktım ki kondoktör yok..!” “Hem sen neden tramvaydan inip arabaya gittin. Görmedin mi tabelada haraket saati 0 (sıfır) yazıyordu?” “Olur mu ya... 2 yazıyordu” dedim. “Yanlış anlamışsın. Gördüğün 2 tramvay numarası karşısında da 0 vardı.” Şu işe bak, ben ona hiç dikkat etmemişim. Bir daha vatmana haber vermeden tramvaydan inermiyim. (Spugen en incident in de Tram) RET Hikayeleri Öykü; Mustafa Toga Günlerden Pazar, 26 Şubat 2012. RET’nin (Rotterdam Elektricteit Tram), 2 Nolu Tramvay da 16:18-01:23 arası gece görevindeyim. Saat 21.56 da, 2022 nolu tramvayla son durak olan Kromme Zandweg’den hareket ettik. Afrikanderplein/Putsebocht durağında 15-18 yaşlarında bir grup genç (Surinamli veya Antillianlı) tramvaya bindiler. Tramvayın arka kısmında ayakta duran bu 7 kişilik grup içlerinden uzun boylu bir genci itip kalkamaya (pesten) başladı. Bende akşam akşam şunlara bulaşmıyayım dedim. Uzaktan izlemeye başladım. Nedense bu akşam tramvay pek kalabalık değil. Görevimi icabı yolcuların biletlerini kontrol ediyorum. Sıra Bulgar Türklerinden olan genç bir karı kocaya geldi. Onların biletlerine de baktım. Kadın bana dönüp“ Abi sen Türk müsün?” dedi. “Evet, yenge” dedim. Kocasının kolunu çekiştirerek“ Akif! Ben sana demedim mi, bizden diye.” Başladık Türkçe olarak sohbet etmeye. Bir yıl olmuş Hollanda’ya geleli. Bulgaristan, Avrupa Birliği üyesi olduktan sonra sorunsuz gelip gidiyorlarmış. Aslında güreşciymiş hatta Avrupa üçüncülüğü varmış. Boya-badanacı olarak çalışıyormuş, karısıda evlere temizlik işlerine gidiyormuş. Bir kızları varmış ona da memlekette anneannesi bakıyormuş. Geçim zormuş. Burda para biriktiremiyorlarmış. Bu arada gençler taşkınlıklarını artırmaya başladılar. Uzun boylu oğlana çelme takıp koridorun aralığına düşürdüler. Tabiatıyla tramvaydaki diğer müşteriler bu durumdan rahatsız olmaya başladı. Artık müdahale etme zamanı gelmişti. Gruba doğru yürüdüm, bu arada Tramvay’da Kerstendijk durağına gelmişti. Kapılar açıldı. Benim kendilerine doğru geldiğimi gören grup topluca inmeye başladı, yalınız şiddet gören çocuk tramvayda kaldı. İnenlerden ikisi arka kapının kanatlarından tutup kapanmasına mani olmaya başladılar. Vatman bir türlü otomatik kapıyı kapatamıyordu. “Gençler, lütfen kapının kapanmasını engellemeyin” dedim. Beni dinleyen kim? Gülüp bağrışıyorlar, bir türlü kapıyı bırakmıyorlar. “Heeyt, yetti artık, dağılın” dedim. Sen misin diyen daha sözümü bitirmeden aşağıdaki gençler benim ve yanımda duran uzun boylu oğlanın yüzüne tükürmeye başladılar. Elimle yüzümü kapatmaya kalmadı, okkalı bir tanesi sağ kaşımla, gözümün üzerine yapıştı. Bu arada kapıya asılmayı bıraktılar, ardından topluca tramvayı yumruklamaya başladılar. İçlerinden kısa saçlı, kulakları küpeli olanı (liderlerine benziyordu) tramvayın arkasına sıçrayıp çıktı. Arka camı kırmaya çalıştı, tramvay hareket edince yere atladı sonra koşarak ara sokaklara dağıldılar. Cebimden mendilimi çıkartıp yüzümü silmeye başladım. Oğlanda kolunun yeniyle yüzünü siliyordu. Bir de baktım ki tramvayda ki Bulgar Türk’ü koşarak bana yardıma geliyor. “Abi..! Bir şeyin yok ya!” dedi. “Yok. İnip gittiler, kurtulduk” dedim. “Şu zencileri biz Türklerin eline verseler de evire çevire bir dövsek” dedi. Bende; “Aman, boş ver” dedim. “Biz RET’ciler takmıyoruz artık böyle şeyleri kafamıza. Rotterdam’ın geri kalmış semtlerinden biri olan Charlios bölgesinde bu tür kriminal olaylar sıkça oluyor.” “Sana bir şey yapsalar dı! Çiğ çiğ yerdim onları alimallah” dedi. Hemşerimin söylediği bu laflar hoşuma gitti, gururumu okşadı. Gidip vatmanla konuştum eğer bu grupla bir daha karşılaşırsak tramvaya almamaya karar verdik. Dönüşte Maashaven’a geldik. Burası hem tramvay, hem metro, hem de otobüslerin durağı olduğu için her zaman kalabalık. Duraktaki yolcularla birlikte 2 kız 4 oğlan bir grup da bindi. Bir tanesi o kısa saçlı zenci çocuktu. Onu görünce benim ayranım mı ne kabardı. Bir an intikam alma duygusuna kapıldım diyebilirim. Elimdeki kontrol aletini (Handchecker) ayarlayıp yürüdüm. Yanına vardım. `Lütfen kartınızı kontrol edebilir miyim?` dedim. Pişkin pişkin sırıtarak “Demin kontrol ettin ya” dedi. Bu arada diğerleri de gülmeye başladı sanki bulduk bir enayi kondoktör dalgamızı geçelim der gibiydiler. Fakat doğru söylemek gerekirse bunlar önceki gruptaki gençlere benzemiyorlardı. Tekrar sordum; “Lütfen kartınızı verir misiniz?” `Biletim yok` dedi. Sen misin bunu diyen hemen telsizi (portafoon) açıp vatmana “Andre! Lütfen kapıları kapatır mısın? Deminki grup burada..! Üstelik biletleride yok” dedim. Sözümü bitirir bitirmez hızla vatmanın yanına yani kabinin oraya gittim. Eğer saldıracak olurlarsa tramvayın kabinine sığınacağım. Kabadayılık yapmanın sırası mı şimdi hem *yiğitliğin on da dokuzu kaçmak* demezler mi? Vatman kapıları kapattı. Kabin telsiziyle 432 kod dan Polisi ve COV memurlarını aradı. “Tramvayda olay oldu. Brielselaan durağındayız acil geliniz!” dedikten sonra tam olarak yerimizi bildirdi. Karşı taraftan “Hemen bir ekip göderiyoruz” dediler ve hareket etmememizi, orada beklememizi söylediler. Vatman oporlörle “Sayın yolcular, emniyet güçlerini bekliyoruz. Onlar gelene kadar hareket etmiyoruz, bilgilerinize sunulur” dedi. O anda kulağı küpeli genç nasıl etti anlıyamadık arka kapıyı açtı, dışarı fırladı. Bu arada yolculardan birisi ben polisim (sivil giyinmiş) deyip, ayağa kalktı. “Neler oluyor?” dedi. “Arkadaki grup olay çıkartıyor” dedim. Yanıma geldi. O önde ben arkada gruba doğru yürümeye başladık. Gruptakiler; “Biz bir şey yapmadık! O oğlan tramvaydan atlayıp kaçtı” dediler. Hakikattan yerinde yoktu. Hâlâ tramvayın kapısını nasıl açtı, nasıl dışarı atladı bir anlam vermiş değilim. Neyise olay berkalem olmuştu. Bizde CVL’i tekrar arayarak herşeyin yolunda olduğunu bildirip hareket ettik. İşin ilginç yanı CVL’i uyardığımız halde, olayların kol gezdiğini bildirdiğimiz halde gece 01.23 kadar süren görevimiz boyunca bizim hattaki duraklara ne bir tek kontrol memuru ne de bir polis geldi. RET’de ilk önce iş güvenliği diyorlar, hani nerede? .......................................................................................... SPUGEN en INCIDENT Datum : 26.02.2012 Dag : Zondag Tijd : 22.03 Het weer : Droog; +8 c Plaats : Tramhalte Brielselaan Meldpunt : Bestuurder cabine Melding : CVL Toestel : Code 432 Tram : 2 Dienst wagen : 23 Tramnummer : 2022 Bestuurder : Andre Conducteur : Mustafa
(Nedense hep benim başıma geliyor.) 19 Mayıs 2012 Cumartesi. 23 nolu tramvayda 13:21-20:27 saatleri arasında görev yapacağım. Sabah baktım çizelgeye Wilhelminaplein’den alacağım tramvayı ve Holy/Vlaardingen istikametine gideceğiz. Biraz erken çıktım evden. 12.50 de Wilhelminaplein’e vardım. 2058 nolu tramvayın Limbrichthoek/Beverwaard’dan gelmesine daha 31 dakika var. Maas’ın kenarına oturdum gelip geçen gemilere bakmaya başladım. Bir ara baktım saat 13. 18 olmuş kalkıp durağa geldim. Karşı tarafta bir kondoktör ile bir vatman duruyor. “Tamam” dedim bunlar Limbrichthoek istikametine gidecek olan tramvayı bekliyorlar. Durakdaki hareket tablosuna (dijital) baktım tramvayın gelmesine daha 8 dakika var. “Allah Allah....! Nasıl olur. Bu gidişle tramvay geç kalacak” dedim. Bu arada karşı istikamete gidecek olan tramvay geldi. Duraktaki yolcuları alıp hareket etti. Baktım, vatman tramvaya binip gitmiş fakat kondoktör duruyor. “Hoi...Benim tramvay gelmedi, gecikti” dedim. “Saat kaçta idi? “13:21 de” “Yanlışın var. Bana göre sen ters istikamette duruyorsun çünkü 13:21 tramvayı Limbrichthoek istikametine gitti.” Cüzdandan çizelgeyi (RET Rooster) çıkartıp baktım gerçekten giden tarmvaymış. Arkadan gelen 25 nolu tramvaya bindim. Bu arada Securitas’a telefon edip durumu bildirdim. Bu günkü görevli Fild-Supervisor Mehmet Albayrak’tı. Bindiğin tramvayın vatmanına söyle önde giden senin tramvayın vatmanına telsizle çagrı yapıp senin tarmvayı kaçırdığının ama arkadan geldiğini bildirsin dedi. Bendeki şansa bak; Vatman 61 yaşında, keçi sakallı, 120 kiloluk suratsız Harry idi. “Tramvayı kaçırdım lütfen önden giden 23 nolu tramvaya çağrı yapar mısınız?” dedim. Bana ne dedi beğenirsiniz. “ Şimdi tramvay kullanıyorum, zamanım yok....!” Üstelemedim “Tamam” dedim. Vuurplaat durağına gelince indim, arkadan gelen 23 nolu tramvayı bekledim. 12 dakika sonra geldi. Vatmanı eski Avrupa vücut kralı şimdi ise Multipl Skleroz (MS) hasalığından 50 kg düşmüş Peet idi. “Lütfen! 2028 nolu tramvaya çağrı yapar mısın?” dedim. Bugün maalesef şansız günümdü.Telsiz bozulmuş “Ben de bir süredir CVL ile kontak kuramıyorum. Özür dilerim” dedi. Ne yapalım olmazsa olmuyor işte. Neyse Grotehagen durağın varınca idim ve orada beklemeye başladım. Saat 14:32 de benim 2058 nolu tramvay dönüp geldi. Vatman beni durakta görünce “Kondoktör sen miydin? Evet... seni Wilhelminaplein’de görmüştüm ama nereden bilirdim birlikte görev yapacağımızı. Yarım saat önce RET ye kondoktör gelmedi diye bildirdim” dedi. “Şimdi yeniden arayıp geldiğini bildireyim bari” deyip beni teselli etmeye çalıştı. Bir süre sonra Fild-Supervisor Hans beni aradı “Tamam... çalışmaya başlamışsın bana bildirdiler” dedi. Tabi bu arada işe geç başladığım bütün resmi kayıtlara işlenmiş oldu. ARKADAŞIMIN BAŞINA GELEN, PİŞMİŞ TAVUĞUN BAŞINA GELMEDİ “Mehmet bey müsait misin? Türkçe konuşabilir miyiz?” dedim. “Evet şu an büronun dışarısındayım, tek başınayım, siğara içiyorum” dedi. Durum izahat etmeye çalıştım. Tarmavayda 8 saat ayakta durunca ince belim ağrıyor. 3 aydır fizyoterapi görüyorum. Ayağım şişti onun için steunzolen la dolaşıyorum. Personel müdürü Chenny ile görüştüm. 8 saat bana ağır geliyor, günlük 4 saatlik iş verin dedim. Olmazsa 4 saat büro arkasında 4 saat tramvayda çalışayım. "Olmaz..!" dedi. Çünkü “gebroken dienst”in dışında böyle bir çalışma saatlerimiz mevcut değil” dedi. “Yapamam. Senin hakkında kötü rapor yazaman, doğru olmaz” dedi. “Bütün sorumluluk benim. Sağdan soldan duyuyorum, bir sürü kişiyi RET de ki işlerinden attırmışsınız. “Onlar RET kurallarına uymuyorlardı, hataları, kusurları, suçları vardı ondan dolayı. Kusura bakma. Senin hiç bir suçun yok, düzgün çalışıyorsun, birşey yapamam” dedi. Anladım kendi g......den korkuyor. “Tamam, Mehmet..! kalsın” dedim. “Zaten söylediklerimi ciddiye alma şaka yaptım.” Gülüştük. “Şaka olduğunu anlaşmıştım zaten” dedi. Aklıma Kibar Feyzo filmi geldi. Kemal Sunal: Beni kovuyorsun (köyden) değil mi ağam? Şener Şen: “Kovmuyorum ulan kovmuyorum!” diyor. Benimki de aynen öyle oldu. DANANIN KUYRUĞU KOPUYOR "E... daha sonra neler oldu?" diye sordum. 30 Mayıs 2012 Çarşamba günü çalışmıyordum (vrijedag). Perşembe günü yani yarın saat 10.45 de, Tramvay 2 de çalışacaktım. Sabah hastaneye gidip ayağımın rörtgenini çektirdim. Ögleden sonra kantora gittim, hem hastanede ki rötgen olayını anlatacak hem de yarın göreve tekrar başlayacağımı bildirecektim. Suceritas binasının girişinde Fild-Supervisor Mehmet Albayrak beni bekliyordu. Beraber içeri girip masa oturduk. Müdür Chenny direk konuya girdi; “Erkan senin direk çıkışını veriyoruz. Bir; Bizim hastaya değil çalışan elemana ihtiyacımız var. İki; Mehmet bana her şeyi anlattı. Artık bir birimize güvenimiz kalmadı” dedi. “Opstandevoet” çıkış olduğu için kurs parasının yarısınıda (1.500 euro) geri ödeyeceksin. Anlamıştım meseleyi. Mehmet yemeyip içmeyip 3 gün önce Türkçe olarak konuştuklarımızı, şaka olarak anlattıklarımı müdüre jurnallamış. “Şimdi evine gidip protokol gereği üzerine kayıtlı olan RET’nin resmi evraklarını/eşyalarını alacağız” dedi. “Siz zahmet etmeyin. Ben gidip getirebilirim” dedim. “Olmaz..!” dediler. Sanki kaçıp gidecekmişim, vermiyecekmişim gibi bana güvenmiyorlardı. Fild-Supervisor Mvr. Carola’yı da yanına alarak Müdür Chenny kendi arabasıyla beni takip etti. Yolda hanıma telefon edip durumu anlattım. RET’nin ceket, gömlek, kravat, pantolon gibi eşyalarını bir poşete koymasını söyledim. Eve gelince “Biz kapının önünde bekleriz sen al gel” dediler. “Olmaz... Siz de buyurun, içeri gelin hem çay kahve içersiniz hemde sayıp teslim alırsınız.” İçeri girdiler ama bir şey içmediler. Portafoon ve eşyaları sayarak torbaya koydular. Depot’yu (RET bilet ve paralar) saydık. Üzerime kayıtlı 23 bilet ve 131.00 euro vardı onu da tutanak tutup teslim aldılar. Chenny, “Erkan çıkış belgesini postayla göndereceğiz. Kusura bakma bu yapılanlar resmi işlemler (zaakelijk) ama biz sokakta karşılaşırsak selamlaşır, konuşuruz” dedi. El sıkışıp ayrıldılar. |
|