BAYRAM: “SÜLALENİN BİR ARAYA GELMESİ DEMEK”
Çocukluğumdan beri, daha doğrusu aklımın erdiği yıllardan bu yana dini bayramların ayrı bir önemi var bizim ailede. Bizde bayram demek; Birlik, beraberlik, sülâlenin bir araya gelmesi demek. Arada kaç kilometrelik mesafe olursa olsun, bayram gününde dayım, amcam halam, teyzem ve yakın akrabalar bizde buluşurdu. Çünkü adettir, sülâlenin en büyüğü neredeyse oraya gidilir. 99 yaşında (Adana’nın Kozan ilçesinde 1878 yılında yani Zeytun harbinde "Kahramanmaraş'ın eski Zeytun kasabasında Ermenilerin çıkarmış olduğu isyan" doğan ve 1977 yılında Adana’nın Kozan ilçesi, Yastıçalı Köyü’nde) hakkın rahmetine kavuşan haminnem bizde kaldığı için bayram günleri bizim ev uğrak yeri olurdu. Bu vesileyle hısım akraba yıl da iki kez de olsan birbirinin yüzünü görürdü.
MAKALE: Mustafa Toga // Haber: 055
Ailenin ekonomik durumu ne olursa olsun bayram gelmeden önce kaldığımız konak baştanbaşa kireçle badanalanırdı. Annem, her bayram baklavanın yanı sıra mutlaka suböreği açar ve içli köfte yapardı. Bayılırdık tatlıya. Bayram gününü iple çekerdik.
Tepeden tırnağa yenilenirdik. Benim ve kardeşlerimin bayram elbiselerinin çoğunu annem dikerdi. Her bayram yeni modeller yapmayı başarırdı. Sonra bütçeye göre ayakkabılar, yeni çoraplar alınırdı.
BAYRAM HARÇLIĞI
Bayram harçlığı demek bol harcama demekti. Çünkü bayramda ceplerimize para dolardı. Babam bayram süresince gün başına bir lira verirdi. Diğer akrabalardan da gelirdi harçlık. Harca harca bitmez. Bazı bayram günlerinde kasabada kurulan Lunaparka gider, dönme dolaba biner, pamuk şeker yer, gazoz, simit alırdık, yine de harçlıklarımız bitmezdi.
Hiç unutmam..! Bir bayram günü Ahmet dayım elini öpen ağabeyime, çıkartıp bir kağıt para verdi. Biz bu güne kadar babamızdan kağıt para almamıştık. Hepimiz için ağabeyimin avucuna harçlık diye konan ilk kağıt paraydı bu. Dilimiz tutuldu sanki. Olacak şey miydi? Koskoca beş lirayı ona veriyorlardı. Şaşkınlıktan ağabeyim, teşekkür etmeyi dahi unuttu. Parayı geri uzattı ve ‘Hiç değilse birazın geri al dayı’ dedi. Nasıl gülmüştü dayım, parayı geri ağabeyimin eline koyarken. O gün bugün ailede halâ her bayram kahkaha ile anlatılır bu mutlu olay.
BAYRAMDA İKİ KOÇ
Kurbanda, babam her zaman iki koç alırdı. Biri ninemin, diğeri bizimdi. Bayramın ilk günü nineminki, ikinci günü ise bizimkisi kesilirdi.
AKRABALAR BİZDE TOPLANIRDI
Gelenek haline gelmiş dedim ya. 99 yaşındaki ninem Hamide Kılıç (2*) bizde kaldığı için Kurban bayramının ikinci ya da üçüncü günü Adana’nın Kozan İlçesi Faydalı köyünden Ahmet dayım, Hasibe yengem ve çocukları Miyasa, Fatma, Cennet, Fahri, Saadet, ikinci eşi Şerife ve çocukları Mehmet, Bahri, Durdu yine Faydalı köyünden Fadime teyzem ve çocukları Hacer, Halit, Halide, Hüsniye, İdris, Hatice, Mehmet. Yastıçalı köyünden Hatice (Kartal Hatça) teyzem ve çocukları Mustafa, İbiş, Fadıma, Mehmet, Ali, Ayten. Adana’dan Ali amcam ve çocukları Mesut, Mesude, Selma. Aslında Ali Kayacı öz amcam değil. Bizde kalabalığız abim Süleyman, ablam Gülseren ben Mustafa, kardeşlerim Ali, İsmail, Elif, Tuncay ve Hayriye. Gördüğünüz gibi kalanlık bir sülaleyiz. Ali Kayacı kim mi? Babam (Celil 1930 ) daha 1 aylıkken ölen babasının (İsmail 1904) ardından başka kocaya kaçan annesinin (Amentü 1899) bıraktığı 5 aylık bebeğe bakıp büyüten ve tek akrabası olan halası Paşa Elif'in çocuğu. Ama biz onları hep amca olarak bildik. Fransa Paris’den Zekariye amcam ve çocukları Hasan, Aykut. Osmaniye’nin Kadirli İlçesinden Fadıma halam, Emin eniştem ve çocukları Hürü, Hüsniye, Fadik, Vahide, Emiş, Mustafa, Zeynep, Mehmet, Ayşe.
Ne güzeldi o günler avlunun içerisi çocuk sesleriyle dolardı. Konağın o tahta merdivenlerine çocukların elinden ne çektiğini bir sora bilseniz çünkü günde bin defa patır kütür bir aşağı bir yukarı koşturup dururduk.
ERKEKLER BAYRAM NAMAZINDAN GELİRDİ
Her bayramda, evin erkekleri bayram namazını kılmaya camiye gittiklerinde ninem biz küçükleri etrafına toplar, bayram hakkında bilgiler verirdi. ‘Kurban Bayramı, İslâm dininin en önemli iki bayramından biridir çocuklar. Nasıl ki Ramazan Bayramına, oruç ayının bitmesiyle birlikte ağzımız tatlansın diye şekerli şeyler yememizden dolayı ‘ Şeker Bayramı da’ deniyorsa, ‘Kurban Bayramı da’ adını, Allah için koyun, deve, sığır cinsinden hayvanlardan birini kurban kesmekten alır, derdi.
Sonra devam ederdi dişsiz avurdunu gevele gevele anlatmaya : ‘ Hz. İbrahim’in erkek evlâdı yokmuş. Karısıyla birlikte her gece, bir erkek evlât vermesi için Allah’a yalvarırlarmış. Bir gün bir melek gelmiş. ‘ Allah-u Talhan’nın mesajını getirdim size. Bir oğlunuz olacak ama çocuk akıl-bali yaşına gelince en sevdiğiniz şeyi Yüce Yaradan için keseceksiniz’ demiş. Derken günler-haftalar-aylar geçmiş ve Hz. İbrahim’in oğlu İsmail dünyaya gelmiş. O günden sonra anne baba ve tüm aile neşe içerisinde, çok mutlu yaşamaya başlamışlar.
Ninem arada bir konuşmasına ara verir, anneme ‘ Kızım…! Çocukların ağızı kurudu içecek bir şeyler getir, ya da benim sandığımdaki bayram şekerlerinden biraz çıkarda ağızları tatlansın’ derdi. Dikkatimizi dağıtmamak için ninem öykü, masal anlatırken yüz mimiklerini çok iyi kullanırdı. Sonra kaldığı yerden hikâyesine devam ederdi. ‘ İsmail 10 yaşına geldiğinde aynı melek yine gelmiş ve Hz. İbrahim’den sözünü yerine getirmesini istemiş. Hz. İbrahim de en sevdiği 10 devesini keseceğini söyleyince. - ‘ Hayır…! ’ demiş Melek ‘ En sevdiğin şeyi yani oğlun İsmail’i kesmelisin.’ Hz. İbrahim, oğlu İsmail’in gözüne bakmış. İsmail; ‘ Baba, Allah’a verdiğin sözü yerine getir, ben hazırım’ demiş. Oğlunu da alıp dağa çıkan Hz.İbrahim, İsmail’i yere yatırıp kesmek istemiş ama bıçak kesmemiş. Hz. İbrahim sinirlenmiş ve bıçağı taşa vurmuş taş boydan boya yarılmış. Bu arada gökten, bir koçun boynuzlarından tutmuş olan iki melek uçarak yanlarına gelmiş.
HZ. İBRAHİM’İN OĞLU İSMAİL
“Ey İbrahim, sen yükümlülüğünü yerine getirdin. Bu açık bir imtihandı başardın. Artık oğlunun yerine, Allah için bu koçu kurban edebilirsin” demişler. Böylece Müslümanlar her yıl Allah’a yalvarmak ve yakınlaşmak niyetiyle kurban keserler, derdi ninem. Hali vakti yerinde olanların da mutlaka hacca gitmelerinin gerektiğini vurgulardı. Kurban bayramı, Hac ibadetinin zirvesidir. Minâ’da hacıların hakikati arama ve Allah’a ulaşma coşkusu yüzlerinden okunur. Allah’ın aşkına tutkun insanlar, büyük bir coşku ve şevkle ihlâs’ın göstergesi olarak en sağlam bir hayvanı seçip, kurban etmeye çalışırlar, derdi. Konuşmasının uzamasından dolayı sıkılmadığımız kanaatine varınca anlatmaya devam ederdi.
Kurban, Zilhicce ayının 10. günü başlayan ve dört gün süren bir bayramla kutlanır. İlk üç güne nahr günleri denir ki, bu günlerde kurban kesilir. Birinci gün fazilettir, hemen bayram namazından sonra kesilir. Kurbanın hükmü kan akıtmaktır, hayvan boğazlanmazsa kurban kesilmiş olmaz.
Kurban, şahıs için sünnet-i ayndır, yani ev halkından biri keserse diğerlerinden borç düşer. Kurban hür, mukim, müslim, zengine vaciptir. Zengin demek, temel ihtiyacı dışında en az 200 dirhem gümüşe sahip kişi demektir, yani asgari geçim ücreti dışında birkaç milyar veya buna mukabil mal demektir.
KURBANLIK HAYVANLAR SAĞLIKLI OLMALI
Kurban ancak koyun, keçi, deve, sığır cinsinden hayvanlardan olur. Koyun ve keçi 1 yaşında, deve 5 yaşında, sığır 2 yaşında olacaktır. Her kurban bir kişiliktir, ancak deve, manda ve sığırı 7 kişi ortak kesebilir.
Kurbanlık hayvan şaşı, topal, boynuzsuz, kulağı yarık, bir iki dişi eksik olabilir fakat kör, dişsiz, kulaksız, memesiz, hasta olursa kesilemez.
Bayram namazından sonra hayvan kıbleye yatırılır. Bu sırada eziyet edilmez, çekilmez, sürüklenmez. Keskin bir bıçakla kesilir. Keserken Bismillahi Allahu Ekber, denilmezse, eti yenmez. Hayvanı sahibi keser veya bir vekile kestirir. Boğazlama bir hamlede yapılır, hayvana acı çektirilmez.
Kesimden sonra etin üçte biri sadaka olarak dağıtılır, Kurban derisi tuzlanarak kurslara, kurumlara verilir. Hz. Peygamber, veda haccında Hz. Ali’ye, kurban olarak kesilen develerinin başında durmasını ve bunların derileri ile sırtlarındaki çullarını sadaka olarak vermesini emretmiştir. (1*)
KURBAN ETİNİN ÜÇTE BİRİ FAKİRLER DAĞITILIR
Kurban kesim işlemi bittikten sonra bayramın ilk günü genellikle etlerin düzenlenmesi, dağıtılmasıyla geçer, mezarlığa gidilir, akşama doğru komşulara bayram ziyaretleri yapılır. Bayramda mutlaka küskünlerin barışması gerekir derdi, mekânı cennet olası nineciğim.
BAYRAĞI 92 YAŞINDAKİ ANNEM DEVRALDI
99 yaşında büyük kızı Hatça'nın yanında Kozan’ın Yastıçalı Köyünde hayata gözlerini yuman anneannemin yerini o günden sonra annem devraldı. Çünkü dayım ve teyzelerim de vefat ettiler. Mekân yine aynı mekân ama figüranlar değişti. Artık dayılarım, teyzelerim, amcalarım değil de annemin evlatları ve onlardan doğan yeni jenerasyon bu geleneği devam ettirmeye çalışıyor. Babadan kalma Aşağıçiyanlı köyünde ki konakta ikamet eden Süleyman ağbeyimin yanında kalan annem Ayşe’nin (Osmanlı Eşe Hatun) etrafından toplanıyorlar. Kimler gelmiyor ki..? Evlatlar, torunlar, torunların çocukları damatlar, gelinler derken 89 kişilik bir köy kadar oluyorlar.
Hey gidi günler hey..! Ne güzeldi eski bayramlar.
İnşallah bu Kurban Bayramında da yine tüm sülâle bir araya geliriz.
Küskünlerin barıştığı, sevenlerin bir araya geldiği, rahmet ve şefkat dolu günlerin en değerlilerinden olan Kurban Bayramı tüm islâm âlemine mübarek olsun.
……………………………………………………………………………
1* (Bu bilgiler T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı websitesinden alınmıştır)
2* (Hamide Kılıç 3 defa evlenmiş. İlk eşi Mehmet’den (Askerden gelikten 6 ay sonra ölmüş) Hatice, Ahmet, ikini eşi Abullah Duyul’dan Fadıma, üçüncü eşi Ali Kılıç’dan Süleyman (20 yaşında ölmüş), Ayşe Toga doğmuş)
Mustafa oğlu Okan, Celil oğlu Batuhan, Ayşegül oğlu Berkay, Behiye kızı Simge, Osman kızı Dilara