İSTANBUL ÜSKÜDAR-ŞİLE-AĞVA YOLCULUĞU
İstanbul’un telaşından, kargaşasından, keşmekeşliğinden kaçıp günü birlikte olsa huzur bulmak için muhteşem doğasına, güzelim manzaralarına hayran kalacağınız Şile’ye, Ağva’ya gidiyoruz.
Şile/Ağva-İSTANBUL
09 Temmuz 2023 // TogaMedya // 096 // 2422 //
Kışı ayrı, yazı ayrı güzel olan Ağva, baharda nehir kenarında romantik bir konaklama isteyenler için harika bir seçenek sunuyor. Butik otellerinde misafir olup İstanbul Metropolünün karmaşasına inat, nehre nazır söğüt ağaçlarının altında hamak tembelliği yapabileceğiniz bir doğal harika. Tabiatın sana sunduğu muhteşem manzaralar eşliğinde Ağva'nın muhteşem doğasına kendini bırakmak istemez misin diyecektim ki Temmuz ayın ortasında olmamıza rağmen yolculuk esnasında bir yağmura yakalandım ki sormayın. Sıcaklık 29 dereceden 18 dereceye düştü. Gök yarıldı, dereler taştı, Karadeniz’in 3-4 metreyi bulan o hırçın dalgaları İstanbul'un küçücük Ağva’sının rıhtımını dövmeye başladı.
YENİDEN BAŞTAN BAŞLAYALIM
Pazar sabahı 07:40 uyandım. Sabah kahvaltısı için kendime tost ile çay hazırladım. Pencereden dışarıya baktım İstanbul’da dünden kalma bir hava yoktu. Kartal Cevizli’de kapalı bir hava vardı ama yağmur yağmıyordu! Karar vermek için biraz bekledim. Her saat başı Üsküdar Meydanından 139A İETT Otobüsü ÜSKÜDAR-ŞİLE-AĞVA’YA kalkıyordu! Saatime baktım 09:10 olmuştu. “Tamam” dedim. 11:00 otobüsüne yetişirim. Sırt çantama fotoğraf makinası, bir küçük şişe su koydum. Öğle yemeğini Ağva’nın Göksu deresinin sıfır konumdaki lokantalarının birinde yiyecektim. Hazırlanıp Marmaray’ın Atalar Durağına yürüdüm. 10:25 de tren geldi. “Şimdi oldu” dedim. Milim milim de olsa otobüse yetişirim artık. Giderken duraklardaki saatlere bakıyorum. Cevizli durağı 10: 30, Maltepe 10:33, Bostancı 10:45, Suadiye 10:49, Söğütlüçeşme 10:55 derken Üsküdar durağına vardık saatte 11:00 oldu. Koşarak dışarı çıktım ve kendi kendime nasıl olsa birkaç dakika bekler herhalde diyordum. 11:04 de Üsküdar Şemsipaşa yolcu bekleme durağına vardım ki Üsküdar-Şile otobüsünün yerinde yeller esiyor, çoktan hareket etmiş. Vay benim şansıma. Artık 1 saat bekleyecektim. Yapacak bir şey yok.
İSTANBUL KIZ KULESİ
Son birkaç yıldır restorasyondan dolayı kapalı olan İstanbul'un sembolü Kız Kulesi’ni görmeye gittim. Vatandaşlar tarafından Kız Kulesi’ne yoğun ilgi var, rıhtımdan vapurların biri gidiyor biri geliyor. Bende Kız Kulesi'ne bakıyor, sahilde dolaşan yüzlerce kişinin arasında kayboluyordum. Boğazın karşısında Topkapı Sarayı, Ayasofya, Eminönü, Galataköprüsü, Karaköy, Galatakulesi ve Beşiktaş pırıl pırıl parlıyor. Zaman öyle çabuk gemiş ki saat 11:50 olmuş. Hemen Otobüsün yanına geldim. Bütün koltuklar dolmuş. 60,50 Tl olan ücreti ödedim. Orta kapının karşısındaki koltukta oturan gencin yanına oturdum. Otobüs hareket edince yanımdaki kalktı arka taraf gitti. Ne de güzel oldu, pencere kenarından manzarayı seyreder bu arada bol bol fotoğraf çekebilirdim.
PENCERE KENARINDA MANZARA GÜZEL
Üsküdar’dan Ümraniye istikametine gidiyorduk. Altunizade’ye varınca Üsküdar Üniversitesi, Capitol AVM, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi önünden geçip Çamlıca Kulesin altından Çekmeköy’ye saptık. Bir uzun, bir kısa tünelden geçtik. Çekmeköy-Şile duble yolunu alınca yağmur atıştırmaya başladı. Yaz yağmuru 10 dakika sonra geçer diye düşündüm. İstanbul’u çıkmaya başladık, yağmur hızını artırmaya başladı.
YAĞMUR ŞİDDETİNİ FIRTINAYA ÇEVİRİYOR
Yağmurlu bir havada ŞİLE-AĞVA’nın manzaralarını görmeye gidiyorum. Üsküdar'dan 139A İETT Otobüsü ile saat 12:00 de hareket etmiştik, 2 saat 55 dakikada Ağva'ya ulaştık. Meteorolojinin duyurduğu şiddetli yağış Zonguldak, Kastamonu, Ordu, Düzce'de olduğu gibi İstanbul Şile'de derelerin taşmasına neden olmuş. Dere taşması sonucu meydana gelen sel sonrasında ağaçta mahsur kalan iki kişi için aksiyon filmlerini aratmayacak bir kurtarma operasyonu gerçekleştirilmiş. Biz orda değildik, görmedik ama akşam haberlerde izledik.
İNŞALLAH ORMANLAR KATLEDİLMEZ
Şile duble yolunun her iki tarafı da ağaçlarla kaplı. Dağları tepeleri aşarak gidiyoruz. Gözünün alabildiğince yeşillik. Ormanlar Karadeniz’e kadar uzanıyor. “Buralar İstanbul’un akciğeri” diyorum. İnşallah 15-20 yıl sonra bu ormanlar kesilip yerleşim alanı olmaz.
İSTANBUL 16 MİLYONDAN 20 MİLYONA DOĞRU
İstanbul bu hızlı büyümeyle birkaç yıl sonra 20 milyonu bulur. Neyse ormanlarını ortasında, yolu kenarında binalar yükselmeye başladı. Dağ başında Özyeğin Üniversite Kampüsü. Bizimde Konyalı bir aile dostumuzun oğlu burada okuyor. Acaba diyorum! Şehre, evine nasıl gidip geliyor?
Şile yolunun gidiş şeritleri boş ama geliş şeritleri tatilci arabalarıyla dolu. 3 saattir yağan yağmur piknik alanlarını dolduran İstanbulluları yerlerinde etmiş, dönüş yolunu tutturmuş. Yol kenarında sık sık barakalardan oluşan lokanta, piknik evlerine rastlıyoruz. Önleri araba dolu. Demek ki yağmurdan kaçanlar bu lokantalara sığınmışlar, hafta sonunun tadını çıkarmaya çalışıyorlar. İstanbul’un su deposu Ömerli Barajının yakınından geçiyoruz. Otobüs sağa çekiyor, duruyor. Bir kadın yolcu valizini alıp arabadan iniyor yağmur altında biranda evlerin arasında gözden kaybolup gidiyor.
Şile’ye yaklaşıyoruz. Derken yine yolun kenarında binalar yükselmeye başlıyor. Işık Üniversitesi imiş. Biraz ilerde Şile Devlet Hastanesi görülüyor. Hastaneden sonra büyük bir kavşağa geliyoruz. Tabelada Sahil (Plaj) Kumbaba yazıyor. Diğer tabelada Şile İlçe Merkezi. Otobüs şehir merkezine yöneliyor. Şile’de evler tek ya da iki katlı. Caddede ilerliyoruz her yüz metrede bir emlak ofis var. İstanbul’un kalabalığından kaçanlar buradan yazlık almışlar. Hem ormanın temiz havasını, oksijenini içine çekmek hem de denize girmek için. Şile Otobüs Terminal’in varıyoruz. Otogar değil, minicik bir yer. Üç tane köylere gitmek için minibüs bekliyor birde bizim otobüs geliyor oluyorlar dört. Şoför “5 dakika mola, geç kalmayın” diyor. Yağmur sicim gibi yağıyor. Valizini alan yolcular minibüsler koşuyor. Özel araçlarda var. Bazı yolcuları onlar alıp uzaklaşıyor.
ŞİLE'DE YAĞMURDAN FOTOĞRAF ÇEKİLEMİYOR
Ben de dışarı çıkmayı deniyorum. Birkaç fotoğraf çekmek için otobüsün kapısından burnumu uzatıyorum. Sen misin çıkartan anında su içinde kalıyorum. Geri yerime oturuyorum. Şile’nin o meşhur Deniz Fenerini, Kalesini, Kumbaba plajını göremiyorum.Yolcuların dörtte üçü iniyor, otobüs tekrar hareket ediyor. Ağva yoluna sapıyoruz. Tabela 40 kilometre yazıyor. 300 metre sonra duble yol bitiyor. Tek gidiş geliş köy yolu başlıyor. Toprak engebeli, yok kıvrım kıvrım bir inip bir çıkıyoruz. Daracık yolda bazen şoför otobüsü müsait bir yer çekip karşıdan gelen arabalar yol veriyor. Yol boşalınca tekrar hareket ediyoruz. Virajlar öyle keskin ki midemiz ağzımıza geliyor. Sık sık yolun ortasında yürüyen inek, keçi sürülerine rastlıyoruz. Şoför korna çalıyor, sabrı taşınca da kızıyor. Tatlı meşrep küfürlere otobüstekiler gülüyor.
OTOBÜSÜN KORİDORUNA KUSUYOR
Önümde iki, arkamda dört kişilik Suriyeli aile oturuyor. Arapça konuşuyorlar aralarında, anlamıyorum. Bozgoca köyünü geçiyoruz, öndeki karı koca ayağa kalkıyor. Yeni evliler belli. Oğlan 27 kız 24 yaşında gözüküyor. Kız kıvranıyor, belli ki bir sıkıntısı var. Türkçe bilmedikleri için dertlerini anlatamıyorlar. Kız birden benim koltuğun önüne eğiliyor. Öğüre öğüre kusmaya başlıyor. Şoför kızıyor. Yolcular otobüsü çek kenara diye bağırıyorlar. Şoför boş bir yer bulup duruyor. Orta kapı açılıyor, kızı dışarı çıkarıp temiz hava alması için aşağı indiriyorlar. Kızın kocası koridordaki kusmuğu silmeye uğraşıyor. Bir çığlık duyuluyor. Aşağıda bağrışmalar başlıyor. Bakıyorum, kız kendine yardım eden kadının elinden kayıp yere yığılıyor. Çamurunun içine boylu boyunca uzanıyor.
Yağmur hala yağıyor hiç durmadan, sicim gibi. Soğuktan olacak benim çişim geliyor. Zor tutuyorum. Bir an önce Ağva’ya varsak, bir WC’ye gidebilsem çok rahatlayacağım. Yol kenarında Ağva tabelası yazıyor, demekki tatil beldesine çok az kaldı. Şu idrar olayını bir kazaya kurban gitmeden sağ salim bir atlatabilseydim.
Limana yaklaşıyoruz. Balıkçı tekneleri kenara çekilmiş. Karadeniz kükremiş, dalgalar yerinde durmuyor. Sahildeki kumsalı sürükleyip, yükselip yükselip rıhtıma vuruyor. Otobüs otogara giriyor. Sadece üç tane Üsküdar-Ağva otobüsü var. Dışarda yağmur yavaşlamış. Otobüsten hemen inip karşıdaki WC’ye koşturuyorum. Çarşıyı dolaşıp rıhtıma hareket ediyorum. İnsanlar akın akın dalgaları görmeye geliyor.
DÖNÜŞÜMÜZ MUHTEŞEM OLUYOR
İstanbul yolcuları kalmasın diye otogardan sesleniyorlar. Aman bu otobüsü kaçırmayayım. Şoföre soruyorum “Harekât için ne kadar zaman var?” Acele edin, harekat edeceğiz. Hemen otobüse biniyorum. Dört yolcu daha geliyor. Şoför onlara, "Sadece iki kişilik yer var maalesef ayakta yolcu alamayız, yasak" diyor.
İyi yolculuklar dileyip Ağva’dan ayrılıyoruz. Şuayipli köyü durağında altı kişi bekliyor. Şoför otobüsü durdurup sadece 2 kişiyi bindiriyor. Diğerleri 1 saat sonra kalkacak olan otobüsü bekleyecekler. Karacaköy durağında on kişilik bir grup daha bekliyor. El kaldırıyorlar. Şoför durmuyor, bize dönüp "Pazar günleri böyle kalabalık olur " diyor. Yağmur durmuş, hava aydınlanmaya başlıyor. Bulutlar dağılıyor, güneş çıkıyor. Neşemiz yerine geliyor. Dönüş yolculuğu muhteşem geçiyor. Hoşça kal Şile, hoşça kal Ağva.