HER ŞEYE RAĞMEN, HAYAT TUTUNMAK GEREK
Yaşamını Hollanda’da sürdüren, bir çok olumsuzluk yaşayan, kanseri yenen Yağmur Avcı;
‘Her şeye rağmen, hayata tutunmak gerekir.’ diyor.
AMSTERDAM-HOLLANDA
11 Ocak 2014//Haber Merkezi/Platform Derğisi // 171
Halen Amsterdam bölgesinde ikamet eden eski polis memuru Yağmur Avcı, geçtiğimiz günlerde bir festival filminde rol aldı. Yağmur Avcı genç yaşına rağmen, birçok başarılı çalışmaya imza atan biri. Başta belediyeler olmak üzere, çeşitli Hollanda kurum ve kuruşlarına projeler üreten Avcı; konser organizeleri, bireysel ve şirket danışmanlığı yapıyor.
Daha evvel Amsterdam kentinde 6 yıl polis olarak görev yapan İzmir doğumlu Yağmur, 3 yaşında Hollandaya gelmiş. Yağmur Avcı’nın hayatı bir çok insana ders olacak nitelikte. Hayatın çok zor olduğunu, hele hele yabancı bir ülkede yaşamanın ve başarıya ulaşmanın kolay olmadığını belirten eskinin polis memuru, şimdilerin girişimcisi Yağmur Avcı, mücadeleci kişiliği ve kendine olan öz güveni ile kendisinden söz ettirmesini bilen biri olarak tanınıyor. Çocukluğunda ailesin dağılmasını ve annesi ile babasının ayrılmasını bir türlü kabul edemeyen Yağmur Avcı, yaşadıkları ile ilgili olarak şunları anlattı.
YAĞMUR AVCI’NIN HAYAT HİKAYESİ
Zor bir çocukluk geçiren Yağmur Avcı, artık hayata pozitif biri olarak bakan biri. Bu zor günlerinde, yani çocukluğunda içine kapanmış olan küçük Yağmur, etrafa küsüp kendini avutmak için bir şeyler çizmeye başlamış. Yağmur’un bu halini 4 yaşında iken Hollandalı öğretmeni keşfetmiş. Yağmur daha 4 yaşında iken, renkli kalemlerle insan portreleri çizen bir çocuk olarak, okulunda ve çevresinde ödüller almaya başlamış. Hollanda genelinde ilkokullar arasında yapılan resim yarışmalarında Yağmur arka arkaya 5 birincilik almış. Yağmur’un bu başarısı, bazı Hollanda TV’lerinde ve basın organlarında da yer almış.
Yağmur, ailesinin dağılması ve daha sonra da dedesini de kaybetmesiyle büyük bir bunalıma düşer.
Yaşadığı bu olumsuzluklar küçük Yağmur’u derinden etkiler ve Yağmur bunalıma girer.
HAYAT TUTUNDU PEST ETMEDİ
Boş durmayı sevmiyorum ben hiç bir zaman pes etmedim. Öncelikle kendimi keşfetmeye ve tanımaya çalıştım ve bunda da başarıya ulaştım. İnsan azmedince ve başaracağına inanınca, başarıyor. Ben hayatta hiç bir zaman olumsuz düşünmedim. Beni yolumdan çevirmek isteyen ve ya sen bunu başaramazsın, sen bu işten , bu davadan vazgeç, dediler. Ben bunlara kulak asmadım ve inandığım yolda yürümeye ve zoru başarmaya çalıştım. Ben kendi kendini telkin etmeye çok inanıyor ve bunu da uygulamaya koyan biriyim. İnsan iyi bir yere gelmek istediğinde, her zaman seni yolundan çevirmek isteyen kişiler olmaktadır. Ben bu insanlara inat, doğru bildiğim yoldan ayrılmadım. Kendimi başarıya endekslemiş ve kendi kendime ben bunu başarmalıyım, diyordum. Genç yaşıma rağmen, kendimi hayatta başarıyı yakalamış biri olarak görmekteyim. Yaşamış olduğum bunca zorluğa rağmen, hiç bir zaman hayata küsmedim ve küsmeye de niyetim yok. Ben parçalanmış bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm ve bu günlere geldim.
Annemle babamın ben çok küçük yaştayken ayrılmaları, bende aile kurma ve yaşatma konusunda bir çok sorunlarla yaşamayı öğretti. Annemin tek başına bizleri yetiştirmeye çalışması ve bizi zorluklarla büyütmesi; beni ve yaşam felsefemi derinden etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor.
BABASI TRAFİK KAZASI GEÇİRMİŞ
Babamı yıllar sonra bulmam ve onunla tanışmam hayatımda bir dönüm noktası olmuştur. Hayatının ve gençliğinin 12 yılını babasız geçirmiş biri olarak, babama olan hasretimi ve sevgimi, ona yıllar sonra anlatabilmiştim. Annem tarafından büyütülen biri olarak, tek taraflı bir şekilde bilgilendirilmiştim. Yıllar sonra babamı bulduğumda, hikayenin diğer tarafındaki kişi olan babamdan duyduklarımdan, hayata ve babama olan bakış açımı tamamen değişmişti. Babamın da bizleri bulmaya çalışırken trafik kazası geçirmesi ve bu kazada gözlerini kaybetmesi, beni derin bir üzüntüye boğdu. Ben babamla tanışmış ve ona kendimi tanıtmış ve kızı Yağmur’un bundan böyle her zaman yanında olacağını anlatmış ve onu her hafta ziyarete gitmeye başlamıştım. Bizleri bulmaya çalışırken bir trafik kazası geçiren ve görme yeteneğini kaybeden babamın yaşadıklarını anlamaya ve onun gözünden hayata bakmaya çalışıyordum. Babam benimle konuşurken kız kardeşimle ve erkek kardeşimle konuşmak ve tanışmak istediğini söylediğinde, ona ne cevap vereceğimi düşünüyordum. Çünkü kardeşlerim babam bizi bırakıp gitti diye, sitem edip onunla görüşmek istemiyorlardı.
Ben kardeşlerimi babamla tanıştırmak ve onun hakkındaki ön yargıları kırmak için aklımdan çok sayıda senaryolar geçiyordu. Bir müddet sonra bir orta yol bulmuştum. Babam Den Bosch kentinde bir huzurevinde kalıyordu. Bir bayram günü kardeşlerimi de yanıma alarak Den Bosch kentindeki huzurevine yaşlılar ile bayramlaşmaya gitmiştik. Ancak, ben daha evvel huzurevi yöneticileri ile görüşmüş ve yapmak istediklerimi onlara anlatmıştım. O bayram gününde içinde Hollandalı yaşlıların da olduğu 10 kişi ile konuşup, onların bayramlarını kutlayıp, hediyelerini verecektik. O gün kızkardeşlerimi de yanıma alarak Den Bosch kentindeki huzurevine gittik. Yaşlıların ağzından onların hayat hikayelerini dinlemeye başladık. Hollandalı yaşlılar genellikle yakınlarının kendilerini pek arayıp sormadıkarını ve onlarla ilginmediklerini anlatmaktaydılar. Kız kardeşlerim de yaşlı Hollandalıları hayret ve ilgi ile dinlemekteydiler.Tabii ki, onların babalarını göreceklerinden ve onu tanıyacaklarından haberleri yoktu. Ben onlara babamı bulduğumu ve onunla konuştuğumu söylemem, hele hele onların da babamla konuşmaya ikna edebilmem, oldukça zordu.
Herşeyden habersiz olan kardeşlerim, Hollandalı yaşlıların hayat hikayelerini büyük bir merakla dinliyorlardı. Hollandalı yaşlıların yakınlarının onları ziyarete gelmemelerini hayretle karşılayor, ya böyle bir şey olabir mi, diyorlardı.
Daha sonra kendi yaşam hikayesini anlatma sırası babama gelmişti. Hiç bir şeyden haberi olmayan kardeşlerim, babamın hayat hikayesini ilgi ile dinliyorlardı. Babam 3 çocuğu olduğunu ve 3 çocuğu olmasına rağmen evlatlarını uzun yıllar görmüyordu. Onları bulmaya çalışırken TIR altında kaldığını, gözlerimi kaybettiğini , uzun müddet hastahanelerde ve rahabilitasyon merkezlerinde kaldığını, hayata tutunmaya çalıştığını anlatıyordu. Duyduklarından etkilenen kardeşlerim, ya böyle insanlar da var mı? İnsan nasıl olur da öz babasını görmeye gitmez? Bunlar nasıl evlat? diye söylenirken,
ben zamanın olgunlaştığını düşünerek, bir anda kardeşlerime: ‘işte babanız karşınızda, o şimdi burda, karşınızda duruyor’ sözlerini söylemek için düğmeye bastım.
12 YIL SONRA BABASINA KAVUŞTU
Değerli kardeşlerim, az evvel söylediğiniz, böyle evlatlar da var mı, insan öz babasına bunları yapar mı, diyordunuz. İşte babanız karşınızda! Böyle evlatlar var mı, diyordunuz. Az evvel söylediniz ve eleştirdiğiniz evlatlar bizleriz, dediğimde, kardeşlerim bir anda şaşkınlığa düştüler. Ne olduğunu anlamaya ve olayın şokunu atmaya çalışan kız kardeşim geçirdiği şok yüzünden bir anda bayıldı. Diğer kardeşim de babama sarılarak,’baba bizi affet’ diyerek ağlamaya başlamıştı. Daha sonra diğer kardeşim de ayılmış ve üçümüz birden babamıza sarılarak ağlamaya, daha sonra da birbirimize
hasret kaldığımız yılları anlatmaya başlamıştık. Babamıza olan 12 yıllık hasret sona ermiş ve babamızı bulmuştuk.
Bu buluşmadan sonra sık sık babamı ziyaret etmeye, bu ziyaretlerde onu daha fazla tanımaya çalışıyordum. Artık bir babam vardı. Görme engelli de olsa, o benim babamdı ve benim için çok önemliydi. Ben her hafta babamla konuşmaya gidiyorum. Bazen o, rehberi eşliğinde beni ziyarete geliyor.
Ben burada parçalanmış ailelerin bireylerine bir çağrıda bulunmak istiyorum. Ebeveynler hiç bir zaman çocuklarını tek taraflı şartlandırmasınlar. Çünkü çocuk, hem annesini hem babasını görmek ve onlarla gurur duymak ister. Siz siz olun, hiçbir zaman çocuğunuzu ne anne sevgisinden ne de baba sevgisiinden mahrum bırakmayın. Bu sevgiden mahrum bırakılan çocuklar, ileriki yıllarda kimlik bunalımına girebilmektedirler. Bu konuya lütfen dikkat edelim.