TOGA’DAN YOL HİKAYELERİ “AKŞEHİR KİRAZLARI”
AKŞEHİR KİRAZI BAL DIR BAL
Hollanda’dan yıllık izine geldik. Bir hafta Salihli'de kaldıktan sonra Adana’ya gitmek üzere sabah saat 10,45 de hareket ediyoruz.
Yol Hikayeleri: Mustafa TOGA – Temmuz 2010 HABER: 51a
Şehirlerin giriş çıkışlarında trafik polisleri pusuda olur diye 100 km yi geçmiyoruz. Salihli’den çıkıp daha 7 km gitmemiştik ki duble yolun geliş tarafında üç arabayı durdurmuşlar. Ördek avına çıkmışlar diyorum. Ceza kesmek yerine caydırıcı tedbirler alsalar olmaz mı? Aman dikkatli olalım, cezaya vereceğimiz parayı akaryakıt parası yaparız.
Bu günlerde Türkiye’de duble otoyol yapımına önem veriliyor. Neden böyle diyorsun derseniz İzmir-Ankara arası duble yol, tamamen bitirilmiş. Hatta bazı yerlerde üçü şerit bile var. Kısaca özetlemek gerekirse otobandan hiç bir farkı yok. Türkiye adına çok seviniyorum. Nerden nereye diyorum 10 sene önce yollar tek gidiş gelişti, hatalı sollamadan dolayı kaza faktörü yüzde 80 idi bu arada özellikle kamyon katarının arkasına düşmüşsen 20-30 kilometre hızla git git yol bitmezdi.
Haberleri dinlemek için arabanın radyosunu açıyorum. Spiker: “Karayolları Genel Müdürü, duble yolların yapılmasıyla birlikte Türkiye’de ölümlü trafik kazalarında yüzde 70 oranında azalma olduğunu açıkladı” diyor. Ve devam ediyor, Trafik kazalarındaki 3 önemli unsurun yol, insan ve araç olduğunu ifade eden Karayolları Genel Müdürü Türkiye’de duble yolların bugüne kadar ihmal edildiğini ama T.C. 60. hükümetinin 2003 yılında başlattığı duble yol (çift şerit / bölünmüş yol) çalışmalarının hızla sürdüğünü. Cumhuriyet’ten bu güne ‘4 bin 326 kilometre’ duble yol yapan Türkiye sadece 2003 yılında 1.560 kilometre duble yola kavuştu. Şu an Türkiye’nin 41 bölgesinde duble yol çalışmaları var. 2006 sonu itibarı ile yeni yapılmış duble yol uzunluğu 6 bin 750 kilometreye ulaştı. 2011 yılı sonunda ise Türkiye’nin toplam duble yol uzunluğunun 15 bin kilometreye ulaşması öngörülüyor dedi diyor ve ardından spor haberlerine geçiyor. Sabah sabah spiker kızımızın ağzından bunları duymak bana moral veriyor. Neşeyle arabaya biraz gaz veriyorum.
Manisa’nın Kula ilçesine geçince dağların doruklarına doğru tırmanmaya başlıyoruz. Altımızdaki araba güçlü, Mercedes C220, yollarda su gibi akıp gidiyor. Uşak Organize Sanayi Bölgesi yakınlarına gelince yine trafik kontrol noktası görüyoruz. Şansımızdan nedense hep yolun karşı tarafında duruyorlar. Öğleye doğru Afyonkarahisar’ın Kolaylı Dinlenme Tesislerine varıyoruz.
Aklıma takılmışken bunlarıda yazayım. Seçim bölgesini çok seven hangi milletvekili (leri) TBMM’sine önerge vererek güzel Afyon’un adını Afyonkarahisar, Urfa’yı Şanlıurfa, Maraş’ı Kahramanmaraş, Antep’i Gaziantep yaptırdıysa bugüne kadar hala anlamış değilim…?
Neden Afyonkarahisar’ın şehir merkezinde değilde Kütahya kavşağında bulunan İkbal Termal Tesislerinin orada mola verdiniz derseniz burda McDonald’s var. Benim küçük oğlan (7 yaş) hamburgerli çocuk menüsü yemek isteyince uğramak zorunda kalıyoruz. Yolun karşısındaki restorantın tabelasındaki bir yazı ilgimi çekiyor “ Ey Yolcu.....! Durursan sende tok bende tok. Durmazsan sende aç bende aç.” Bu arada Euro Dizel mazotumuzuda dolduruyoruz.. Avrupa’dan Türkiye’ye yıllık izine gelen gurbetçiler aman akaryakıt alırken dikkat edin kırsal mazot yerine Euro Dizel almayı unutmayın bu konu çok önemli ileride akaryakıt konusunda detaylı bir yazı hazırlayacağım.
Öğleden sonra Afyonkarahisar Sultandağ’ına varıyoruz. Yol kenarları meyve ağaçlarıyla dolu özellikle kiraz ve şeftali. Kirazlı Bahçe mevkine gelince Napolyon kirazı almak için yavaşlıyorum. Burada 27 km lik duble yol yapım çalışması var. Arabanın altını vurmuyayım diye asfaltan dikkatlice kumlu stabilize yola iniyorum. Ağaçların altında bir münibüs duruyor, yanında kasa kasa kirazlar.
- Kolay gelsin, işler nasıl?
- Çok şükür diyor orta yaşlı bir bayan. Zaten tezgahta bir tek o var başka kimse yok. Diğerleri belki bahçe içerisinde meyve topluyor olabilirler.
- Napolyon kirazınız çok meşhur, hatta Avrupa’ya bile ihraç ediyorsunuz. Kaç lira kilosu?
- “Kilosu 3,5 Tl.” Buranın kirazı meşhurdur. Uluslar arası patentli Akşehir kirazları.
- Çok pahalı değil mi?
- Olur mu, emeğimizi ancak karşılıyor.
- Bunlarda ne?
- Onlar mı? Kirazın kurutulmuşu, kilosu 7 Tl. Yanındaki kavonozda ise kiraz reçeli var.
- Bir kilo alalım, yıkar mısınız? Yolda yiyeceğiz.
- Elbette… yabancı pilakasınız, Hollanda mı ne?
- Evet. Hollanda’da çalışıyoruz.
- Nerden gelip nereye gidiyorsunuz?
- İzmir’den Adana’ya ordan da kısmetse Antep ve Urfa’ı da gezip görmek istiyoruz.
- Ammada uzak..! Yoksa akrabalarınız mı var oralarda.
- Onun gibi birşey oralarda video çekimi yapacağız, döküman döküman…
- Ne iş yapıyor sunuz?
- TV kanalında çalışıyorum. Atv Avrupa’ya çekimi yapıyorum.
- “Ne olur Jandarmayı da anlatınız. Bize burada rahat vermiyorlar. Tarlamızın ucunda, yol kenarında sattırmıyorlar, tezgahlarımız topluyorlar, ceza yazıyorlar” diyor.
Bir vur bin işit. Kadın sorunlarını ard arda sıralamaya başlıyor. -Bunları TV de hep anlatın. Geçim zor..! -Burada esnaf gibi çiftçi de kan ağlıyor. -Bizim buraların yol yapımı ise yılan hikayesine döndü. Yıllardır bitmiyor. Sıkçada kazalar oluyor. Daha geçen gün aha… burada, 50 metre ilerde gurbetçi bir aile yok oldu. Ben yoktum, o gün beyim burdaydı, o görmüş. Danimarka plakalı bir araba çakıl yola girince direksiyon hakimiyetini kaybedip dokuz takla atmış, içinde buluna 8 kişi ölmüş. Arabayı görseniz hurda yığınan dönmüştü, içindekiler demir yığınına yapışmışlar, cesetleri zor çıkardılar.
Bir hafta önce gazetede okumuştum demek o kaza burada olmuş. Allah taksiratlarını afettsin geride kalanlarına sabır versin.
Biraz hüzünlü bir şekilde oradan ayrılıyoruz. Şu kısacık mesafede duble yol olsaydı belki böyle hazin bir kaza olmayacaktı. Araba hareket edince kirazları yemeye başlıyoruz, kocaman kocamalar, ağzımızın içerisinde eriyip gidiyorlar.
Kirazlı Bahçe’den ayrıldıktan on beş dakika sonra Akşehir’e giriyoruz.
AKŞEHİR KİRAZI HOLLANDA’DA
Akşehir’e gelince aklıma Hollanda’dan arkadaşım Rotterdam Delfshaven İlçe Belediye Başkan Yardımcısı Ali İhsan Ünal geldi. “Evdeyse uğrayalım biraz soluklanırız hem sohbette ederiz” dedim. İzin mevsimi olduğu için Hollanda’dan o da gelmiş. Çaylarımızı içip eski günlerden yad ettik.
Akşehir’in Hollanda’da tanıtımı adına yoğun çalışmalar yapan Ali İhsan Ünal’a “Biraz sizin Napolyon kirazlardın bahseder misin” dedim. Ünal’da, Akşehir kirazı bal dır bal dedikten sonra ; “Akşehir ve çevresinde yetişenler diğer kirazlara göre üç defa daha büyük olur, bal tadındaki bu kirazlara Napolyon kirazı deniyor. Akşehir belediyesi uluslararası platformda bunu Akşehir kirazı olarak tescilledi ve bu şekilde yurt dışına ihracat ediyor. Akşehir kirazın özellikleri parlak koyu kırmızı, çok iri ve 9-13 gr ağırlığında, sulu, çok lezzetli ve özel bir aromaya sahip olmasıdır.
Hasat peryodi ise 20 Haziran- 20 Temmuz arası. Akşehir kirazı sadece turfanda olarak yenmiyor aynı zamanda kurutuluyor ve şire halinde vakkumlanıp şişelerde satılıyor. Ticari gübre kullnılmadığı için organiktir özellikle kolestrolü ve kan şekerinin düşmesine yardımcı oluyor. Hollandalı firmalar kirazımızın fidanlarını aynı lalelerimizde olduğu gibi Hollanda’ya getirmişler Betavun bölgesinde yetiştiriyorlar. Her ne kadar aynısına benzesede Türkiye’de yetişen kirazların tadını vermiyor. Onun için Akşehir kirazını herkesin tatmasını tavsiye ediyorum” dedi.
Akşehir’in dünyaca ünlü Nasreddin Hoca’sı Akşehir Gölü’nü dostluk adına mayalıyordu şimdiki nesil de Akşehir’in o meşhur kirazını dünyaya tanıtmak için mayalıyor.