Derlerki, var olan hiçbirşey yok olmaz. Yoktan da birşey var olmaz. Şekil değiştirir. Biz insanlar, bu gidişle var olan ne varsa yok edeceğiz.
Merhaba sevgili dostlar. Bir doğa dostu ve TEMA gönüllüsü olarak, doğa, çevre bilinci, israf, aşırı tüketim, enerji tasarrufu ve akla gelebilecek benzer konularda, yürekleri sevgi ve şevkat dolu siz çevrelerine karşı duyarlı dostarla arada bir de olsa birlikte olacağız.
Bu ilk yazıda sözlerime karamsar bir şekilde başlamak istemezdim. Lakin gidişat onu gösteriyorki, karamsar olmamak, isyan etmemek, feryat figan bağırmamak elde degil. Bağırsak sesimizi kim duyar, söylediklerimizi kim dinler bilemem.
Eşi, benzeri olmayan şu güzel dünyamız, varoluşumuzdan bu yana kendisine yaptığımız ve yapmaya ısrarla devam ettiğimiz kötülükleri artık kaldıramaz ve taşıyamaz hale geldi. Biricik dünyamız, zaman zaman, yer yer bizleri uyarmakta. Yeter artık bu gidişata ayağınızı denk alın , durun demektedir.
Dünyadaki en güzel ibadet yaşama, yaşayana saygılı olmak, Yaradanı yarattıklarından dolayı sevmektir. Yüce Rab'ın yarttıklarına karşı böyle pervasızca, hoyratca davranmakla nasıl ahirette karşısına çıkarız. “Karşısına kul hakkı ile çıkılmaması” uyarısında bulunulduğu halde, bırakın kul hakkını, kendilerini ifade edemeyen ve yaşamlarını bu güzel dünyada bizlerle beraber sürürmekte olan yada soylarını bile tükketiğimiz yada ısrarla tüketmeye uğraştığımız tüm canlı varlıkların ve gelecek kuşakların haklarıyla çıkılacak sorguya.
Dünyada her yıl 450 milyar metre küp çöp, endüstriyel ve tarımsal atık, kimyasal madde, nehirlere, göllere, ve denizlere akıtılmakta. Hala nehirlere, göllere, denizlere yakın olan yerleşim yerlerinin foseptikleri, açıktan giden lüks yatlardan tutun da, devasa büyük tonajlı gemilerin atıkları, gizlice kaçak atılan kimyasal zehir, radyoaktif maddelerle dolu variller, multi national petrol şirketlerin sebeb oldukları kazalar ve felaketler, bunların hepsi denize dökülmekte ve zehirlemekte.
Nehirlerin taşıdıkları zehirli, kirli ve atık maddeler denizlere ulaşana kadar geçtikleri her yeri zehirlemekte. Toprak, su, hava ve yaşayan tüm canlılar biz insanların kötülüklerinden nasibini almakta. Vebali de biz insanların boynuna.
Çocukluğumda tertemiz kumlarında oynadığım, berrak sularında balıklarla yüzdüğüm, geceleri ışıl ışıl parlayan yakamozlu sularında, balıkcı teknelerini serettiğim o temiz sahiller yok artık.
Denizden çıkan hiç korkmadan tereddütsüz pişirip yediğimiz, taze, çeşit çeşit, balıklar, midyeler nerede? Artık yemeden önce, “ Acaba hangi zehirli ortamda tutulmuştur? ”
diye düşünmek gerek. Büyüklerimizin ballandıra ballandıra anlatıkları derya kuzuları yok artık.
Yok olan haritalardan ve belleklerden silinmeye başlayan sadece onlarmı? Örneğin Türkiye de uzun süre önce bir yerel gazetede çıkmış ve büyük manşetle verilmiş bir haber beni bir kere daha üzdüydü. Isyanımı pekiştirdiydi. Başlık şöyle: (9 Göl haritadan silindi)
Zamanın Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Ferruh Yıldız, son 5 yıl içinde kuraklık, bilinçsiz sulama, kasıtlı olarak kurutulma nedenleriyle, bazı göl ve göletlerin kuruduğunu, göllerin bu yüzden şekillerinde ve yüz ölçümlerinde de belirgin değişiklikler olduğunu ifade etmiş. Işin trajik komedi yanı ise kuruyan göller yer yuzunden silinmiş ama haritalar güncellenmediğinden, bu göllerin varlığı hala coğrafya derslerinde konu edilmesi.
Sanki masal anlatırcasına..
( Bir zamanlar bu diyarda içlerinde çeşitli, lezetli balıkların yaşadığı, kıyılarında yeşil ağacların dallarında öten kuşların olduğu kocaman öcaman bir sürü göller varmış... Ama insanlar onları hiç korumamışlar.) dermiş gibi.
İşte o kocaman kocaman göller ne durumdalar.
1- Tuz gölü… 1915 yılında 216 bin hektar,
2005 yılında uydu görüntülerinde ise 32bin 600 hektara düşmüş.
Yani o zamana göre % 85 kadar küçülmüş.
Yıl 2011 sizce ne durumdadır? Ilgileniliyormu? Korunuyormu?
2-Akşehir gölü... 1970 yılında 35 bin hektar olan yüz ölçümü...
2006 yılında 3 bin hektar olmuş. Kayıp yüzdesini, artık varın siz hesaplayın.
Yıl 2011 Sizce gerek politikacıların, gerekse insanlarımızın
bu konulardaki hassasiyeti ne durumdadır?
Doğa sevgisi , vatan sevgisi ne durumda Ilgileniliyormu? Korunuyormu?
3- Afyonkarahisar da
bulunan Eber gölü...1969 verilerine göre 16 bin hektarmişken,
2006verilerine göre 1150 hektar olduğu tespit edilmiş.
Yıl 2011 Sizce gerek politikacıların, gerekse insanlarımızın
bu konulardaki hassasiyeti ne durumdadır?
Doğa sevgisi , vatan sevgisi ne durumda Ilgileniliyormu? Korunuyormu?
4- Beyşehir gölü... Bir zamanlar yapılmış bir ölçüme dayanılarak, 65 bin hektar olduğu varsayılan bu göl, gel zaman, git zaman... bakmışlarki... nasıl olduysa?
meğer birden % 23 küçülüvermiş...
Yıl 2011 Sizce gerek politikacıların, gerekse insanlarımızın
bu konulardaki hassasiyeti ne durumdadır?
Doğa sevgisi , vatan sevgisi ne durumda Ilgileniliyormu? Korunuyormu?
5- Amik gölü... Bilerek acımasızca kurutulmuş... Tarım alanı yapılmış.
Yıl 2011 Sizce gerek politikacıların, gerekse insanlarımızın
bu konulardaki hassasiyeti ne durumdadır?
Doğa sevgisi, vatan sevgisi ne durumda Ilgileniliyormu? Korunuyormu?
9-Aksaray
Esmerkaya sazlığı... Hep aynı maksatlarla kurutulmuş.
10- Eber gölü.. Tamamen yok olmuştur.
Olamaz bu yapılamaz demeyin. Menfaat, hırs, vicdansızlık, herşeyi yaptırır kimilerine.
Yok olanlar, yok ettiklerimiz bizlerden sonra bu dunyada barınacak olan gelecek kuşaklarin ve yaşamlarını sürdürme çabasında olan yada sürdüremeyen tüm canlıların vebali doğayı katledenlerimizin üstüne. Doğayı katledenler iyi düşünmelidirler. Rahman ve Rahim olan Yüce Allah, bu alemi dengeler üstüne kurmuş, Biz nasıl olurda biryandan hala kendimizi, Allahın en sevgili, değerli varlıkları olarak görüyoruz? Öte yandan ısrarla, Allahın, tüm canlılara, bahşettigi, bu biricik dünyayı korumak, bir ahenk ve düzen içinde, eko sisitemi bozmadan yaşamak ve yaşatmamız yerine, aksine Allahtan korkmadan onun bahşettiklerini bozup, tahrip edip, pisletip, sorumsuzca, adeta ona kafa tutmaya devam etmekle nereye varacağız bir düşünün.
Yaşam, bakarken gerçekten görebilen göz, işitirken gerçekten duyabilen kulak, atarken sevgi dolu saygı dolu yürek gerektirir. Allah sana şah damarından daha yakınken, herşeyi görebilen ve işitebilenken. Bu sorumsuzluk niye?
Allah'ı sevmek sadece yatıp, kalkıp dua okumakla, yaptığın hataların ve günahların affı için gece gündüz, yalvarmak, yakınmakla, değilde, verilen bahşedilen değerleri korumak , kimseyi inciltmemektir. Sevmek, saymak ve korumaktır.
Yüreklerinizdeki sevgi, saygı, merhamet, şuurlarınızdaki ışık, yaşama ve yaşatma azminiz hep daim kalsın. Sevdikleriniz ve sizi sevenlerinizle sen kalın, mutlu kalın.
Saygı ve sevgilerimle,
Hüseyin KIZILCA
Tema Vakfı Hollanda / Eğitmen - Proje Koordinatörü