BİRİNCİ NESİL: GÖÇÜN KAZANDIRDIKLARI VE KAYBETTİRDİKLERİ
“Neredeyse Hollanda’nın nüfusuna eşit dünya metropolü İstanbul’dan gurbete uzanan ince bir çizgide…” OSMAN DOĞAN
Avrupa’ya çalışmaya gelen ve birinci nesil dediğimiz; dedelerimiz, ninelerimiz artık bizi teker teker terk ediyorlar…
Kendileri birer canlı tarih olan bu insanlarımızın gurbet serüvenini kendi ağzından dinleyelim.
Osman Selman Doğan kimdir ? Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Annem trenle İstanbul’dan, Ankara’daki akrabaları ziyarete giderken yolda tutan doğum sancılarından dolayı acilen Ankara’nın bir hastahaneye kaldırılıyor. 07.07.1947 tarihinde dünyaya geldim. Daha sonra annem beni de yanına alarak 40 gün sonra tek geldiği Ankara’dan, İstanbul’daki evimize iki kişi olarak dönüyor. Hollanda’ya geldiğim 1969 senesine kadar olan çocukluğum-gençliğim İstanbul’da okula gitmekle geçiyor. Hali vakti iyi olan bir ailenin bireyi olarak yaşayıp bir an önce kendi ayaklarım üzerinde durabilmek içinde büyük çaba sarf ediyor, bu arada ayrıca üniversite imtihanına hazırlanıyordum.
Fakat lise mezunu olmamdan dolayı askerliğim üniversiteye gitmem için devlet tarafından iki yıl ertelenmişti. . Bu konuda çok mücadele vererek en sonunda babamın İstanbul Sultanahmet’teki yazıhanesini ikamet adresi gösterip, Alemdar askerlik şubesinden askere gidebilme fırsatını buldum. Bu arada zamandan kazanmak içinde aynı gün İş ve İşçi Bulma kurumunun Tophane’deki yurt dışı bölümüne giderek yurt dışında iş arıyorum diyerek kaydımı yaptırdım.
Avrupa’ya kaç yılında ve nasıl geldiniz? Detaylı olarak anlatır mısınız?
Askerliğimin bitiminden 2 ay sonra işçi bulma kurumundan çağrıldım. Bir çok yazılı-sözlü imtihandan geçirildik sonra 60 kişiye tamam siz seçildiniz şimdi sağlık muayenesi için Ankara’ya göndereceğiz dediler. Trenle Ankara’ya gittik. Orada bizlere sanki pazardan hayvan alıyor gibi muamele ettiler. Sağlık muayenesinden sağlam raporu alanlara “taman… sizi Hollanda’ya göndereceğiz” dediler. Bir çok kişi kabul etmedi çünkü Almanya’ya gitmek istiyorlardı. Geriye kalanlara İş ve İşçi Bulma Kurumundan bir memur ‘ Siz akıllılık ettiniz Hollanda Almanya’dan daha cazip ’ dedi. Zaandam’daki bir makine fabrikasıyla kontrat imzalattılar. Ardından uçakla Hollanda’ya gitmek için Ankara Esenboğa havaalanına gittik. Önce İstanbul’a uçtuk, bir saatlik mola verdiler hemen havaalanından eve telefon ettim. Telefona çıkan anneme “Anne… ben gidiyorum” dedim. “Güle güle git oğlum!!!” dedi. Bu telefon konuşmasını ömrüm boyunca unutmayacağım.
Zaandam şehrine geldiğimizde bize gösterilen ilgi çok büyüktü ve bizi özel bir pansiyona yerleştirdiler. İşe, her gün taksi ile götürülüp getiriliyorduk. Fakat sosyal bir hayatımız yoktu, ve hepimiz ikamet ettiğimiz pansiyonun içine hapsolmuştuk. Grubun en büyük eğlencesi benim saz çalıp türkü söylememdi.
Türkiye’yi, ailemi ve arkadaşlarımı çok özlüyordum. İşten çıktıktan sonra sık sık tren istasyonuna gidiyor, raylar arasında dolaşıyor: “ Burdan trene binsem beni Türkiye’ye götürür mü? ” diye düşünüyordum.
Bir gün Türklerin Rotterdam’da yoğunlukta olduğunu duyduğumda, beni Hollanda ya getiren firmanın personel şefi sayın van Dam ile görüşüp kendisine Zaandam’dan ayrılıp Rotterdam şehrine yerleşmeyi veya tekrar Türkiye’ye geri dönmek istediğimi bildirdim.
Sayın van Dam da bana Türkiye’deki durumların hiç iyi olmadığını, benim Hollanda’da kalmamın benim için daha iyi olacağına ikna ettikten sonra Rotterdam’a gitmeme razı oldu.
Gelmeden önce Hollanda hakkında neler biliyordunuz?
Hollanda'ya gelmeden önce Avrupa’nın bir köyü olarak düşündüğüm Hollanda’nın, geldiğimde çok zengin ve gelişmiş bir ülke olduğunu gördüm. İnsanlarının da çok cana yakın, yardımsever olduklarını görmem beni ayrıca memnun etmişti. Fakat bu arada Hollandalıların bizden ve bizimde Hollandalılarından öğrenmemiz gereken konuların olabileceği kanaatine de vardım.
Kafanızda ki Hollanda ile gelince karşılaştığınız Hollanda arasında fark neler oldu?
Çok gariptir ki bir Türk vatandaşı olarak, Hollanda'ya geldiğim günden bu güne kadar geçen zamanda yalnız Hollandalıları değil, Türkleri de daha iyi tanıyabildim. İstanbul’da yetişmiş olmamdan dolayı Türkiye'nin diğer yörelerinden gelen bazı vatandaşlarımızın tutum, düşünce ve davranışları bana bazen Hollandalılarınkinden daha garip geliyordu. Hele 1978 senesinde Hollanda pasaportu aldığımda Türkler arasında neredeyse afaroz ediliyordum. Ne vatan hainliğimiz, ne de kafirliğimiz kalmıştı. Seneler sonra, şimdi… hemen hemen her Türk’ün bir Hollanda pasaportu olduğunu düşünürsek???…….
Lisan yönünden ne tür zorluklar çektiniz. Başınızdan geçen bir olayı anlatır mısınız ?
Lisan problemimi Hollanda’da ortaokul ve lise sıralarında öğrenmiş olduğum İngilizcemle halletmeye çalışıyordum. Hollandaca bilmek o zamanlarda işe alınırken problem yaratmıyordu ve hatta işe alınırken size “Lisan bilmenize lüzum yok, sizler buraya konuşmaya değil çalışmaya geldiniz” diyorlardı. Bu tutumun sonradan ne kadar yanlış bir tutum olduğunu, şimdi daha iyi anlıyorum.
Geldiğiniz ilk yıllarda sosyal-kültürel yaşam nasıldı ? İlk Türk cemiyetleri ve camileri nasıl kuruldu ?
Devletimizde bu konularda en az bizim kadar acemiydi. Sosyal, kültürel ve dini açıdan hiç bir tedbir almamıştı. Peşpeşe açılan Türk kahveleri sayesinde hiç olmazsa vatandaşlarımızla akşamları bir araya gelerek eğlenip dertleşebiliyorduk. Hollanda’da bu güne kadar kurulan cemiyet ve camilerin düşünce olarak temelleri ilk defa o kahvelerde atılmıştı dersem, yaşıtlarımın bu konuda bana hak vereceklerini sanırım. Bu konuda dikkat edilmesi gereken: O zamanlar kahvelerin yanında sağ veya sol görüşlü cemiyetler kurulmuştu ve bugün bu cemiyetlere ek olarak nedenli sebeplerle çeşitli islami cemiyetler de kurulmuş olup, halende kurulmaktadır. İleride belki vatandaşlarımıza yönelik daha bir çok çeşitli kurum ve cemiyetler kurulabilir, fakat beni en çok düşündüren, bu çeşitliliğin bizlere ileride neler getirip, götüreceğidir. Bende bu arada görevli olduğum Rotterdam-Oude Westen de ki semt evi « Aktiegroep Oude Westen » in de desteği ile 2006 yılı ocak ayında her pazar günü olmak üzere çocuklarımıza yönelik Türkçe okuma yazma kursları başlattım. Bu gün ise, bu kurslara ek olarak: her yaştaki vatandaşımıza halk oyunları öğretmek, velilere yönelik uzman eğitimciler tarafından çocuk eğitimi konusunda bilgilendirme saatleri düzenlemek, her yıl 23 Nisan Çocuk ve Cumhuriyet Bayramı, Aşure ve iftar günleri ve bunlara benzer daha bir çok faaliyetler düzenlemekteyiz..
Ne zaman evlendiniz ? Eşinizin Hollandalı olmasından dolayı sorunlar yaşadınız mı ? Kaç çocuğunuz var ? Hollandalılarda ve Hollanda kültüründe dikkatinizi çeken, garibinize giden şeyler nelerdir, anlatabilir misiniz ?
Rotterdam’a gelince kendimi iyi hissetmeye başladım ne de olsa büyük şehrin nimetleri farklıydı, İstanbul’u aratmıyordu. Gündüzleri Piet Smit Scheepswerf fabrikasında çalışırken akşamları da Kruiskade’de ki bir Türk kahvesinde müzik yapıyordum. Marian’ı ilk defa orada gördüm. Bana mı vuruldu, çaldığım saza mı vuruldu bilemiyorum ama benim hayatımı değiştirdi. Marian onyedi yaşında ben yirmi iki yaşındaydım. Hollandaca bilmiyordum ama gözlerimiz konuşuyordu. Okulda öğrendiğim biraz ingilizce bana burada peyaz ekmek gibi geliyordu. Bir kağıda ‘ George and Jack go to bed at ten o’clok.’ yazıp verdim. O da ‘Do you speak English ?’ diye sordu. Ben de ‘ evet ’ manasında kafa salladım, sonra gülüştük. Marian sık sık müzik yaptığım yere geliyordu. Bir gün beni ailesiyle tanıştırmak için evlerine götürdü. Annesinin tepkisi çok sert oldu. ‘Ailede bir Türk mü? Kesinlikle olmaz ’ dedi. O günden sonra Marian valizini alıp evden ayrıldı. Küçük bir ev tutup beraber kalmaya başladık. Evlendikten sonra ilk kızımız doğdu. Bu arada Marian’ın amcasının yardımıyla Limanda iş buldum. Oniki yıl van Dijk firmasında çalıştım. Daha sonra Havenvakschool dan sertefikamı aldım ve altı yıl da ustabaşı olarak çalıştım. Bu arada boş durmayıp yüksek tahsilime devam edip Sociaal Akademi’nin altı yıllık bölümünü bitirdim. Karşılaştığım garipliklere gelince. Karım ikinci çocuğumuza hamileydi. İşyerine telefon geldi ve eşimi Henergouwerlaan’ daki doğum kliniğine kaldırmışlar. Banyo bile yapmadan apar-topar işyerinden ayrıldım. Sabaha karşı doğum gerçekleşti ama hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Biz bir bebek beklerken ikizlerimiz oldu. Hollandaca ve Türkçe isim düşündük. Kayınvalidemin ve ablamın isimlerinden seçtik. Maaike ve Nurcan. Hemen kayınvalideme telefon ettim ve bebeğin birine ismini verdiğimizi söyleyince aldığım cevap beni şok etti. ‘ Bir Türk’e benim ismim…! Tanrı yazdıysa bozsun. ’ Dedi. Maalesef kayınvalidemle hiç yıldızlarımız barışmadı. Bir diğer karşılaştığım sorun ise kayınpederimle oldu. Eşimin babasıyla bir birimize karşı çok saygılıydık ama bir gün “baba” dedim. Biliyorsunuz Türkiye’de evlendikten sonra eşiyin babasını da baba dersiniz. “Osman…, sakın bir daha bana baba deme, ismimle çağır” dedi. Bu da benim için bir kültür şoku oldu çünkü bazı Hollandalılar anne-babalarını isimleriyle çağırıyorlar ve kimsede bunu yadırgamıyor...
Şu an ne yapıyorsunuz ? Sağlık sorunlarınız var mı ?
Rotterdam belediyesine bağlı, Oude Westen semtinde Sosyal Danışman ve Örgütlenme Uzmanı olarak çalışıyorum. Emekli olma hakkım olduğu halde emekliye ayrılmadım ve halen haftada 36 saat çalışmamın yanında, her hafta 10 saat Leonidas/Rotterdam futbol klübü miniklerine gönüllü olarak futbol dersi veriyorum. Sağlığım sıhatım yerinde. Emekli olsam bile bugün yaptığım görevlerimi gönüllü olarak devam ettirmeyi düşünüyorum.
Avrupa’ya gelirken beklentileriniz vardı, bunları gerçekleştirebildiniz mi ? Bundan sonra ki yaşamınız için ne düşünüyorsunuz ? Burada mı kalacaksınız ? Türkiye’ye mi döneceksiniz ?
Türkiye ye dönmek şimdilik aklıma gelmiyor ve bununda sebebi ise ikinci bir gurbet ve özlemi çekmek istememendendir. Avrupa ya gelmeden önceki beklentilerim ve hayallerim hemen hemen gerçekleşti ve bu günkü hayatımdan da çok memnunum. Tek üzüldüğüm konu bazı Hollandalıların son senelerde yabancı ve müslümanlara karşı gösterdiği negatif tavır. Hatta yetmişli yıllarda yabancılar için Coolsingel de yabancı düşmanlığına karşı kendini tramvay önüne atan ve o zamanlarda kendilerine güvendiğim bazı Hollandalı “dostlarımın” bile bu konuda sağa yakınlaştığına şahit oluyorum.
Sayın Osman Selman Doğan bu kadar tercübeden sonra günümüz gençlerine neler önerirsiniz ?
Sözlerime burada son verirken, tecrübelerime dayanarak gençlerimize önerilerim: Boş durmayıp okumaları, çalışkan insanlardan çevre edinmeleri ve en önemlisi dürüst olup ellerinden geldiği kadar hiç bir din, ırk ayırımı yapmadan bütün insanlara saygılı ve yardımcı olmalarıdır..…
Röportaj: Mustafa Toga
Fotograf: Emre Toga
..................................................................................................................................
Platform Dergisi :
Hollanda Genelinde Dağıtım Yapılan, Aylık Türkçe Dergi.