|
Finlandiyali doktordan yasam standardi
Merhaba. Finlandiya’da yaşıyorum. Burada insanların yaşam standartları genel olarak oldukça iyi. Yoksul insanlara rastlamak çok zor. Kaynak: Persephone’un Çiçekleri // NO: 2199 Finlandiya’da yoksul insanlara rastlanmaz. Alkol veya narkotik madde ya da kumar gibi bağımlılığı olmayan biri kimseye muhtaç olmaz. Gerekirse devletten barınma ve geçinme desteği alır. GIDALAR, EŞYALAR İSRAF EDİLMEZ Buna rağmen ne gıdalar ne de eşyalar mümkün olduğunca israf edilmez. Çok gerekli olmadıkça bir şey satın alınmaz. Bir şeye ihtiyaç kalmamışsa ya ihtiyaç duyabilecek birine verilir ya da ikinci el mağazalarında ya da internetten satılır. Mesela çocukları olan bir aile ne ne kadar varlıklı olsa da ikinci elden kıyafet alır. Bir yıl sonra küçülenleri satar ve yeniden ikinci el kıyafet alır. Bazen bir şey almayacak olsa bile bit pazarında dolaşmaktan hoşlanır. Bu arada fincede ‘kirppu bit, tori ise Pazar’ demek. Aynı bizdeki gibi bitpazarı dedikleri kirpputori’den giyinmek hiç gocunulacak bir şey değildir. Aksine sizin sınırsızca tüketim çılgınlığından imtina edecek entellektüel seviyede olduğunuzu ve alçakgönüllülüğünüzü ortaya koyar. KİMSE SİZİ YADIRGAMAZ, AYIPLAMAZ Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Finlandiya’da da gösterişli arabalar ve gösteriş düşkünlüğü yadırganır. Belki de soğuk iklim yüzünden gösterişli giyinen birine pek rastlamazsınız. İnsanlar iklime uygun ve rahat şeyler giyerler. Mesela yazın naylon terlikle gezen insanlar görürsünüz. Çünkü naylon terlikle plaja da gidersiniz, alışverişe de, tiyatroya da. Kolayca yıkanır, kolayca kurur. Kimse sizi yadırgamaz, ayıplamaz. Artık terliklerini kullanmak istemiyorsa çöpe atmaz. 1 euroya satabilir. O bir euroya ihtiyacı olduğundan değil, terliğin ona ihtiyacı olan birini bulması için. Eğer bu terlik kullanılamayacak kadar eskimişse de geri dönüşüme atar ki doğayı kirletmek yerine yeniden bir ihtiyacı karşılayabilecek bir şeye dönüşebilsin. DOĞAYI KİRLETMEZLER Matematik dünyası dergisinde okuduğum bir şeyi de paylaşıp bitireceğim. Bir okur soru köşesine neden matematikçiler hep eskimiş gömlekler giyerler diye bir soru göndermişti. Dergi editörü de henüz bitmemiş bir gömleği neden atsınlar ki diye cevap vermişti. Kimin ne diyeceğine takılmayıp üzerinde yaşadığımız gezegene saygı duyarak yaşayalım. Ne kadar az satın alıyorsak o kadar olgunuz. Ne kadar az çöp atıyorsak o kadar olgunuz. Emek verilerek üretilmiş her şey değerlidir. 1 lira değer biçilse bile o bir lira değerlidir. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ÖNCE ZİHNİYET DEĞİŞMELİ Avrupa’daki Türklerdenim. Almanya'da doğdum, Almanya'da büyüdüm. Facebook’tan alıntıdır/ Şebnem Yalçın 05 Ocak 2022 // Makale/TogaMedya // 2199a
Eğitimimi Almanya'da tamamladım. Seneden seneye gelirdik ailece Türkiye'ye. Son 3 yıl içinde yılda 4-5 kez gelmeye başlamıştım. Ta ki geçen yıl Ağustos ayında Samsun'a yerleşmeye karar verene kadar. İlk defa gelmiştim Samsun'a. Çok beğendim. Ve Eylül'de Almanya'ya dönüp, pılımı pırtımı toplayıp 16 Aralık'ta Türkiye'ye doğru yola çıktım. Bir kaç ay memleketim Ayancık'ta yaşadıktan sonra 28.07.2019 tarihinde Samsun'daki evime taşındım. ALMANYA’DAN NEDEN DÖNDÜN? Herkes sordu: Nasıl radikal bir karar aldın da doğup büyüdüğün yerleri böyle terk ettin? Dedim "Vatan Sevdası. Ayrıca hiçbir yeri terk ettiğim yok. İşim, evim, Almanya'da duruyor. Sıkılırsam dönerim." Şu 11 ay içinde neler gördüm, neler yaşadım şu memlekette tarif bile edemem. Almanya'da yaşadığım 33 yıl'da görmediğim şeyleri gördüm ben bu memlekette. Bana olağanüstü gelen şeyler ama Türkiye'de yaşayan insanımızın alışık olduğu ve gayet tabii gördüğü şeyler. TÜRKİYE’NİN SORUNU HÜKÜMET DEĞİL Ben şunu bilir şunu söylerim: bu memleketin sorunu hükümet falan değil, bu memleketin sorunu insanımız! Bizim insanımız sorun! Bizim insanımız sıkıntı! Herkes sadece ve sadece kendi çıkarının derdinde. Kul hakkı diye birşey yok bu memlekette. Herkes herkesin sırtından en kolay şekilde çıkar elde etme derdinde. Dostluklar dahi çıkar üzerine kurulmuş. Ele geçirilen fırsatlar şuursuzca değerlendirilmekte. Ne vefa var ne vicdan. insanlar yüzleri kızarmadan yalan konuşuyorlar. Yalanların üstünü örtbas ediyorlar. Varlıklı olan doymuyor, yokluk çeken ise kendi başarısızlığını hükümete yüklüyor! KİMSE KENDİNE KARŞI DÜRÜST DEĞİL! Kendine karşı dürüst olmayan insan başkasına karşı nasıl dürüst olabilir ki. Türkiye'de yaşayan insanlarımızın bir çoğu Almanlardan "GAVUR" diye bahsederler. Çok tiksindiğim ve asla kullanmadığım bir kelime. Gavur Allah'ı olmayana denir, başka dinden olana (Hıristiyan) bu şekil hitap edilmez! Evet, Alman'ın biz Türkler'den öğreneceği birçok şey vardır mutlaka. Merhamet gibi, samimiyet gibi. Ama bizim insanımızın elin Alman'ından öğrenmesi gereken çok daha fazla şey var! Bundan emin olabilirsiniz! Gavur dedikleri asla kişiye göre fiyat belirlemez, kimseye saygısızlık etmez, kimsenin hakkını gasp etmez. Kendisine verilen görevi en iyi şekilde yerine getirir, kimsenin hakkına girmez, fırsatçılık etmez. Bu memlekete en iyi hastaneler, en iyi şirketler de kurulsa bizim insanımız insan olmadıktan sonra bu memleket hiçbir yere varamaz. EN İYİ HASTANELER, ŞİRKETLER KURULSADA DEĞİŞMEZ Birinci kalite hastane yapılır, doktor vaktinde odasında olmaz, temizlikçi temizliği düzgün yapmaz, hemşirelerin elinden telefon düşmez, hastalar desen herkes herkesin sırasını kapma derdinde. Kimsenin kurallara uyduğu yok. Cezalar caydırıcı değil diye sitem ederler, suçluya ceza verildiğinde hükümete küfür ederler. HERKES HER ŞEYİ BİLDİĞİNİ SANIYOR Katil müebbet yer, katilin ailesi hükümete söver, katil serbest kalır, bu sefer öldürülenin ailesi hükümete söver. Hakimler, savcılar kime göre adil belli değil, herkesin adalet anlayışı bir garip bu memlekette. Bizim insanımız insan olmayı başaramadığı sürece yeryüzünün en iyi yöneticisi de geçse bu devletin başına, biz arpa tanesi kadar yol alamayız. Önce zihniyet değişmeli. YABANCI GÖZÜYLE TÜRKLER Bir Türk ile evlenip Türkiye’ye yerleşen 72 yaşındaki yabancı bir hanım Türklere ait gözlemlerini anlatıyor. Tekst: Alıntı 10 Temmuz 2020 // TogaMedya/Anonim // 137/2199b Ben Türkiye'ye geldi, evlendi. Türk erkek, Türk kadınlar çok yemek seviyor. Hep çeşit istiyor. Biraz oturuyor hemen yemek soruyor. Sonra hasta olmak. Anlatmayı çok seviyor. Şikayet çok..! Kadınlar kendine zaman ayırmak bilmiyor. Hasta olmak bekliyor. Doktora gitmek sonra doktor diyecek; Dinlen çok yoruldun bunu bahane ederek hep hastalık konuşarak geçiriyor. ÇOCUKLAR Çocuklar hep televizyon başında. Eşimin oğlu evlendi. Torun televizyon başında. Geline dedim ki; Çocuk seni az görüyor onları çok görüyor. Zihninde Sen az, Onlar çok. Reklamları ezberlemiş. Öyle ezberlemiş istiyor anne reddedince ağlıyor. İşte böyle ağlıyor sonra yine istiyor yine ağlıyor 3 gün 4 gün sonra anneyle arada çatışma oluyor Şimdi saygı nasıl olsun. Çocuğun zihninde anne az, televizyondakiler çok. Kapat onu! Çocuk seni seyretsin, seni anlasın senin güzelliğin onun beyninde yer etsin dedim. Kimse anlamıyor. Çocukların beyni kimlerle doluyor. Sen, Çocuğu doğurdun. Sen, Hatırlıyorsun onu, kundakladın büyüttün Sen, Hatırlıyorsun Ama o bunları bilmiyor. Karnını bile televizyon başında doyuruyorsun. Senin yüzüne bakmıyor o çizgi filme bakıyor. Sonra diyor ki çocuk yüzümüze bakmıyor hiperaktif. Çünkü çocuğun beynini televizyon artık yeniden tasarladı. Sonra çocuk o çizgi kahramanların Vitrinde kostümünü görüyor. İstiyor ağlıyor çünkü çocuk aslında artık onlara ait oldu. Kardeşi ile oynarken bile oradaki karakterler gibi davranıyor ve o karakterler gibi konuşuyor diyorum ki; Bak çocuk babası gibi değil senin gibi değil konuşması televizyon gibi. KADINLAR ÇOK KONUŞUYOR Kadınlar çok konuşuyor hiç susmuyor. Düşünmeden konuşmak Türkiye'de çok. Hep hastalıklar. Çok konuşmaktan diyorum. Bana ters bakıyorlar. “Tiroid hasta diyor çok yiyorsun ve çok konuşuyorsun diyorum” bana kızıyorlar. Bana çok konuştukları zaman hemen elimle reddediyorum. Diyorum ki çok konuştun ben yoruldum. Çünkü dinlerken beyin doluyor ve ısınıyor Susuyorlar o zaman. Çünkü kalp te yoruluyor. HEP ŞİKAYET Türk kadını güzel şeyler konuşmayı bilmiyor hep şikayet. Hep şikayet..! Kocasından şikayet ediyor. Ailesinden şikayet ediyor. Çocuğundan şikayet ediyor. Kendinden şikayet ediyor. 1 Saat çay içiyorlar. Çay içerken gönül demlenir fakat öyle olmuyor herkesin sinirleri kabarıyor sonra herkes evine gidiyor. Bu sefer ne oluyor hastalık oluyor. .............................. NOT: Bu yazı gerçekten ders alınması gereken bir konuyu ortaya koyuyor.
|
|