|
734-YALANCI CENNET KAŞ’TAN ESİNTİLER
TOGA’DAN YOL HİKAYELERİ YALANCI CENNET KAŞ’TAN İNCİLER
TURİZM POTANSİYELİ BÜYÜYEN KAŞ Eğer doğa yapısı yanlış yapılanmayla bozulmazsa, o güzelim koylar beton yığını haline getirilmezse Kaş her zaman Türkiye’nin bir numaralı turizm beldesi olarak kalır diyebiliriz. Kaş ilçesi ile ilgili aşağıdaki genel bigileri yazmaktan da geçemiyeceğim: Kaş için Antalya’nın gezilip görülecek sahil kentlerimizden birisidir diyebiliriz. Antalya’ya 187 kilometre, Fetiye’ye ise 107 kilometre mesafededir. Likya'nın önemli kentlerinden olan Kaş, ilçeyi çevreleyen Antik döneme ait kentler ve tarihsel değerlerle doyumsuz kültür turları; Akdeniz'in derinlerde yarattığı heyecanları doruklarda hissettiren sualtı dalışları; nehirlerde yapılan macera dolu kano turları; ekolojik uyumun keşfedildiği doğa yürüyüşleri; derin ve karanlık mağaralara teknik donanımlı mağara dalışları; yüksek dağlardan turkuaz renkli suların manzarasına süzülen yamaç paraşütü; Akdeniz'de değerli taşları andıran adalar ile çevreye yapılacak Mavi Yolculuk ve tekne turları; damak tadınıza uygun deniz ürünleri ve dağlarda yetişen kokulu otlarla tatlandırılan yöresel yemeklerden oluşan mönüsü; yüzlerce yılın mirası ile düşsel bir mekandır. Gelelim seyahat anılarımıza. 10 Ağustos 2015 Pazar günü sabah saat 07:00 de Antalya’dan hareket ediyoruz. İstikamet Kemer, Kaş. Antalya limanının yanından geçerken büyük ticari gemileri görüyoruz. Hemen karşımıza heybetiyle Beydağları çıkıyor. Üç tüneli arka arkaya geçiyoruz. Uzaktan sahil görülüyor ama ormanın ortasından gidiyoruz. Yol Kemer çıkışına kadar duble. Ondan sonrası Kumluca’ya kadar üç şeritli tek gidiş geliş. Beldibi’ne gelince Tatil Köyleriyle, otel zincirleriyle karşılaşıyoruz. Göynük beldesine geliyoruz yine beş yıldızlı tatil köyleri. Tabelada KEMER 41.600 yazıyor ve modern bir kavşakla Kemer ana yoldan ayrılıyor. Beydağları Olympos (Antik Kenti) yönünden Kumluca’ya devam ediyoruz. Tepeden ova üçgen şekilde gözüküyor. Şehre girişte yol üçe ayrılıyor. Direk gidersen Finike, Muğla sola saparsan Beykonak, Mavikent sağa saparsan Otogar, Toptancı Hali, Hastane. Biz transit devam ediyoruz. 66.500 kişilik şehrin merkezinde Babil Kulesini andıran bir yapı var. Tepesinde Türk bayrağı dalgalanıyor. Beş yıldız bir otele benziyor. Ana cadde şehri ikiye ayırmış güneyde kalan bölmede yeni yeni turizme açılan uçsuz bucaksız Kumluca kumsalı gözüküyor. Kuzeyde ise sera bahçeleri. Seracılık buranın turizmden daha çok gelir getiren sektörü konumundaymış. GÜNEY BATI AKDENİZ’DEN İNCİLER 17 km gidiyoruz Finike’ye ulaşıyoruz. İki ilçe adeta birleşmiş durumda. Tatlısu çayı şehri ikiye bölüyor. Çayın etrafında yürüyüş parkurları var. Bir bardak çay içip yorgunluğunuzu atacağınız kafeteryalar var. Tatlısu çayının denize açılan ağzında küçük balıkçı tekneleri görüyoruz onlarla Akdeniz’e açılıyor olmalılar. Bizde yol kenarına arabamızı park edip Park Likya Restaurant’ta birer bardak çay içiyoruz. Buranında yine bir ana caddesi var. Tabelada direk Demre, Muğla sağ dönersen Yeşilyurt, Turunçova’ya gidersin yazıyor. Yol kenarında açık müze olmalı büyük bir Likya Mezar taşı görüyoruz. Biraz ileride kilden yapılmış küpler. Eskiden bu küplerle Likya korsanları deniz aşırı ülkelerden altın gümüş gibi mücevherat mı getiriyorlardı demek istiyorlar. Fethiye, Kumluca gibi düz ovada değil dağın eteğinde kurulmuş. Rampa çıkıyoruz. Sol tarafımızda en az 100 metrelik uçurum var. Deniz mas mavi parlıyor. Sağ tarafımız ise dik kayalıklar. Tek gidiş geliş yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Her 10 metrede bir viraj arabanın burnunu kurtarmadan ikinci bir viraja giriyorsunuz. Sür atımız 30 geçmiyor. Denizin mavisi açlığımızı çağrıştırıyor. Yol kenarında genişçe bir alan görüyoruz. Arabamızı durduruyoruz. Sabah kahvaltısı yapacağız Akdeniz’in berrak sularına karşı. Bizi gören 07 Antalya plakalı bir araba daha duruyor. İçerisiden 2 kız 2 oğlan 4 genç iniyor. 200 metrelik uçurumun kenarına gelerek denize küçük çakıl taşları atmaya başlıyorlar. Bizim yüreğimiz ağzımıza geliyor. Hanım: -“Allah göstermesin, ayakları kayıp yardan aşağı bir yuvarlanırlarsa, sonları ne olur mazallah” diyor. -“Biz karışmayalım hanım..! Bir şey olmaz. Onlar genç, kanları şimdi fokur fokur kaynıyor. Kahvaltımızı bitirip yola revan olalım” diyorum. Yakınızdan bir yelkenli geçip gidiyor. Özel bir yata benziyor. Kıvrım kıvrım ilerlerken yol kenarında küçük koylarla karşılaşıyoruz. Kumsal yok, birkaç araba park etmiş, kayaların üzerinden atlayarak denize giriyor insanlar. Derken Demre gözüküyor. Demre çayını geçip şehir merkezine geliyoruz. Sinter Klaas kilisesi 1,5 km yazıyor. Daha önce gidip görmüştüm oraları. Noel Baba burada yaşamış, bu kilisede papazlık yapmış. Onun için Hıristiyanlar için kutsal bir yer. KAŞ, KALKAN VE KABUTAŞ PLAJI Demre’den sonar deniz kenarından ayrılıyoruz. Yolumuza dağlar ve vadiler arasından devam ediyoruz. Sık sık ören yerlerine raslıyoruz. Eski tarihi yapı kalıntıları görüyoruz. Kaleüçağız kavşağına gelince 10 dakika mola veriyoruz. Hava serin burda bunaltıcı Akdeniz havası yok. Çukurbağ köyüne gelince %6 lık bir meyil var. Yavaş yavaş aşağı iniyoruz. Çok geçmeden KAŞ gözüküyor. Mavi, deniz ve yeşillikler arasından gözüken beyaz Kaş evleri gözlerimizi alıyor. Dost doğru yat limanına iniyoruz. Arabamıza zor da olsa bir park yeri buluyoruz. Su berrak gözüküyor neredeyse denizin dibindeki taşları tek tek sayacağız. Hanım hemen çevredeki turistik dükkanlara dalıyor. Sülaledeki herkese üzerinde Kaş resimleri bulunan hediyelik eşyalardan satın alıyor. -“Sıkı pazarlık yaptım..! Tanesine 5 tl dediler ben 6 tanesini 25 tl ye aldım” diyor. Kısa günün karı deyip gülüşüyoruz. Dağın eteklerine tarçalar yapmışlar, üzerine evler inşa etmişler. Tepelerde öyle çam, gürgen gibi ağaçlar gözükmüyor sadece kısa makiler, çalılıklar var. Olsun onlarda yeşil doğa örtüsü. Gönül istiyorki bu yeşillikler kesilip yerine binalar, oteller, motter yapılmasın. Kaş hep belleğimizde küçük küçük koyları, deniz fenerinin gece gündüz yandığı yat limanı, masmavi denizi ile şirin bir ilçe olarak kalsın. Öğle yemeğinden sonra sahil boyundan yolumuza devam ediyoruz. Kalkan’a kadar yine viraj yine yollar kıvrım kıvrım. Kabutaş Plajına geliyoruz. Yolun sağına soluna onlarca araba park etmiş. 30 basamaklı bir merdivenden kumsala iniyorsunuz. Plaj kalabalık ki ne kalabalık. İnsanlar kuma ve denize burada kavuşmuşlar aynı karetta karettalar gibi değerlendirmeye çalışıyorlar. Biz beklemiyoruz, Kalkan’a kadar devam. Kalkan küçük bir yerleşim alanı, dağın eteğinde kurulmuş. Deniz aşağılarda bir yerde gözüküyor. Tek bir caddesi var iki de benzinlik, yolun sağı ve solunda. Bir kavşağa geliyoruz yol üçe ayrılıyor aşağı, denize doğru gidersen Şehir Merkezi, Kuzeye gidersen Elmalı ilçesi, batıya gidersen Fethiye, Muğla (Patara 16 km), (Xantos 18 km). Ver elini Fethiye diyoruz. DENİZDEN UZAKLAŞIYORUZ, VER ELİNİ BEYDAĞLARI
Denizden uzaklaşıyoruz, dağlara doğru tırmanıyoruz. Yol tek gidiş geliş ama geniş, düz ve bakımlı. Önce Ova Kasabasına daha sonra Kınık’a geliyoruz. Ormanların arasından giderken Saklıkent Milli Parkı yolu ayrılıyor. Vaktimiz yok Saklıkent’i gezmeye, görmeye yola devam. Uğurlu/Seydiler (Seydikemer ilçesi) yol ayrımına gelince Fethiye 19 km yazıyor. Ölü Denizi özlüyoruz. Biran terettüt ediyoruz. Gidelim mi gitmiyelim mi diye. Korkuteli, Burdur, Denizli, Antalya tabelasını görünce sürüyoruz Batı Toros Dağlarına doğru. Hep yokuş yukarı rampa çıkıyoruz. Bekçiler Köyüne gelince arabamızı bir benzinlikte fulluyoruz. Etraf kiraz ağaçları ile dolu. Ağaçların altında oturup biraz dinleniyoruz bu arada göz hakkı diyerek parmak büyüklüğündeki kirazlardan birkaç tane koparıp yiyoruz. Helal etsinler...! Şimşek çakıp gök gürlüyor aniden Beydağlarına yağmur yağmaya başlıyor. Apar topar toplanıp yola koyuluyoruz. Burdur’un Söğüt Kasabasına varıncaya kadar yağmur dinmiyor. Ana yola çıkıyoruz. Ev yolu kısa olurmuş derler, Denizli’ye doğur akıp gidiyoruz.
|
|