|
-PAMUKKALE "TOGA'DAN YOL HİKAYELERİ"
Makale: Mustafa TOGA Tatil denince bende 5 gün. Ben böyleyim işte, ilk kez gittiğim bir tatil beldesi de olsa otel motel fark etmiyor 5 gün sonra sıkılmaya başlıyorum. Çevredeki güzelliği, tarihi mekanları, denizi, doğayı görüp gezmek yetiyor bu süre içerisinde. Başka bir yere gitmek istiyorum. Başka şehirler görmek istiyorum. Uzun bir süre kalıpta doyacağıma tadı damağımda kalsın istiyorum. Bu yüzden yurt içiminde olsun yurt dışı gezilerimde seyhaat rezarvasyonlarımı 7 günden fazla yapmıyorum. 10-15 günlük turlar fazla geliyor. İlk gün varış son gün dönüş geriye kalan beş gün de bana yetiyor. Yurt içinde ve yurt dışında kaldığım-gördüğüm yerlerden bir kaç tanesi: Marmaris, Bodrum, Kuşadası, Altınoluk, Erdek, Mersin, İstanbul, Ankara, Gaziantep, Diyarbakır, Erzurum, Trabzon-Zigana köyü, Hollanda- (Rotterdam, Amsterdam, La Hey), Belçika-(Brüksel, Gent, Anvers, Liege, Bastogne, Mons, Beringen, Overijse, Tienen), Lüksenburg-Lüksenbrug, Almanya-(Hamburg, Münih, Düsseldorf, Hannover, Kassel, Saarbrücken, Trier, Frankfurt, Osnabrück, Schwarzenberg), Avusturya- (Salzburg, Viyana, Graz), Bulgaristan- (Sofia, Harmanlı), Sırbistan- (Belgrad, Niş), Hırvatistan-Zagrep, Slovanya-Lubjana, Romanya-Arad, Yunanistan- (Igoumenitsa, Selanik, İskeçe), Macaristan- (Budapeşte, Szeged), İtalya-Brindisi, Fransa- (Paris, Strasburg), İsviçre- (Basel, Lozan), İspanya- (Barselona, Salou), İngiltere- (Londra, Canterbruy) Bugün ki yolculuk Pamukkale Travertenleri. Saat öğleye geliyor pazar günü olduğu için turistler hariç herkes uykuda. Denizli'deki apart otelden haraket ediyoruz. Pamukkale / Laodikia 20 km yazıyor. Duble yol. Nasıl olmasın Türkiye'nin en önemli Turizm Merkezlerinden birisi Pamukkale. Alıyoruz biletimizi, biz de geçiyoruz turnikelerden. Karbonat mineralleri, kükürtlü suların içine girip çıka tepeye doğru tırmanıyoruz. Travertenlerde her milletten insan var. İtalyan, Alman, Fransız, Amerikalı, Sırp, Polonyalı, Rus, İspanyol. Ellerinde şemsiyeleri olan bir grupla karşılaşıyoruz. Kim olabilirler? Bunlar Honkongk'lu imiş. Toplu fotoğraf çektiriyoruz. Bizim elimizde ki profesyonel fotoğraf makinasını görünce. "Siz nereden geliyor sunuz?" diye soruyorlar. "Hollanda'dan ama Türküz" diyoruz. Konuştuğumuz ortak dil İngilizce. Baştan beri ben bunu savunuyorum. Ortak dil denince "Dil mi? Language mı?" şiirim aklıma geliyor. Her insan kendi diline sahip çıkmalı ama çağımızda dünyanın ortak dili İngilizce olmalı. Zaten öyle de değil mi? Almanların dışında hiç bir ülke buna karşı çıkmıyor. Onların da şeyi sıkışınca İngilizceye sarılıyorlar. Adı Houi olan genç fotoğraf makinasını bize uzatıyor, sevgilisiyle birlikte resimlerini çekmemizi istiyor. 15 günlük turla İstanbul'a geldiklerini. Tur operatörlerinin Pamukkale'yi de programa almış olduklarını. Bir gece Denizli'de konakladıktan sonra buraya geldiklerini daha sonra Efes harabelerine gideceklerini anlatıyor. Değişik bir aksanla Türkçe olarak "Türkiye çok güzel!" diyorlar. Bunu bir turistin ağzından duymak çok hoşumuz gidiyor. Travertenlerin içinde ki kükürtlü su 36. derece. Sıcak suyun içerisinde yatmaya çalışıyor insanlar. Sular sığ ancak diz boyu. Pamukkale'nin bembeyaz çamurlarına sıvanmış bir bayan dikkatimizi çekiyor. "Hallo!/Merhaba!" diyoruz. "Where are you from?/Nereden geliyorsunuz?" "Barcelona" diyor ardından çam sakızı çoban armağanı İspanyolcamızla "Como Estas?/Nasılsın?", "Hasta la visata" diyorum. "Bien/İyiyim... Muchas gracias/Çok teşekkür ederim" diyor. Kadın kendi dilince cevap alınca şaşırıyor, mest oluyor. Başlıyor makinalı tüfek gibi İspanyolca konuşmaya ama bizdeki İspanyolca bu kadar tıkanıp kalıyoruz. İngilizce "Bye bye!/Allahısmarladık!" deyip ayrılıyoruz. En tepeye çıkıyoruz Hierapolis alanına. Kaldırım taşları sıcak. Arnavut kaldırımı dediğimiz taşlardan döşenmiş yerlere basınca ayaklarımız yanıyor hemen terliklerimizi giyiyoruz. Burası düz arazi. İnsanların oturması için ağaçların altına banklar konmuş. Karşıda kafeterya ve lokanta var. Çevrede antik çağlardan kalmış kayalar var. Turistler üzerine çıkıp resim çektiriyorlar. Biraz ilerde Hierapolis Örenyeri Müzesi ve Antik Anfi Tiyatrosunu görüyoruz. Karşımızdan gelen insanlar oluk gibi travertenlerin oraya doğru gidiyorlar. Orada bununan Özel Güvenliklerden birisine soruyoruz. -Bakar mısınız? Biz Pamukkale'ye ilk defa geliyoruz Neresi burası? -Burası Güney Giriş Kapısı. Tüm turist otobüsleri buraya gelir. Siz aşağıda ki giriş kapısından giriş yapıp yukarı doğru tırmanmış sınız herhal. Aslında direk buraya gelseydiniz daha iyi olurdu. -Acemilik işte. Günlük ne kadar turist geliyor..? "Bilmem" diyor güvenlik. Günü birlik 200-300 otobüs geliyor. En iyisi Turizm enformasyona sorunuz? "Foto... Fotoğrafçı... Fotoğraf çekilir" diye bağırarak ziyaretçilerin arasında dolaşan orta yaşlı adamın yanına yaklaşıyoruz. "Kolay gelsin. nasıl iş çıkıyor mu bari? - Eskiden çok, şimdi ancak Türkler çektiriyor. Yabancılar Tur Firmalarıyla geldikleri için tedarikliler. Herkesin birer dijital fotoğraf makinası var yanlarında. Bizimkiler buradan gelip geçerken tesadüfen uğruyorlar. Hatıra kalsın diye çektiriyorlar. Anında tap edip veriyorum. - Eski doğal güzelliğini koruyor mu Pamukkale?" diye soruyoruz. - "Hayır" diyor. Suların çoğu çekildi. Gördüğünüz gibi sağ taraftaki travetenlerde bir damla su yok. Biraz susuyor, başlıyor Pamukkale ile ilgili bildiklerin anlatmaya. "Pamukkale, Denizli'de doğal bir mevkidir. Kaplıcalardan ve akan sulardan kalan karbonat mineralleri teraslarını, travertenlerini oluşturuyor. Eskiden burada Hierapolis kenti varmış. Bu beyaz "kalenin" üzerine inşa edilmiş. Tarihi yapıları taşları hala görebilirsiniz. Pamukkale, Denizli'nin 20 km uzağındadır. 10 km yakınında vadinin karşı tarafındaki tepelerde Laodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir termal merkez olan Karahayıt köyü vardır. Travetenler görsel zenginliğin yanı sıra kalp rahatsızlıkları romatizma göz ve deri rahatsızlıklarına iyi gelmektedir" dedi. Bravo...! Tebrikler...! Hem fotoğrafçılık hem rehberlik yapıyorsunuz. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz deyip ayrılıyoruz yanından. Bol bol fotoğraf çekiyoruz. Saat 13:00 de girdik içeri şimdi 16:00 geliyor. Zaman ne çabuk geçmiş. Artık yavaş yavaş gidelim diyoruz. Bir daha ki sefere görüşmek üzere Pamukkale "Hoşçakal." Arabaya binip el sallıyoruz beyaz dağlara. |
|