|
-DENİZLİ "TOGA'DAN YOL HİKAYELERİ"
Dört gün Eğe'nin güney batısındayım. Gideceğim yer kilometre olarak pek uzak değil 172 km 3 saat 11 dakika uzaklıkta. Tekstili, Bembeyaz Pamukkale terasları, Horozu ve Pamukkale Üniversitesi ile tanınan Denizli. Ama biz yolu uzatacağız. Dağlara platolar tırmanacığız. Ulu çınarların altında cırcır sesleri dinleyeceğiz, Güney Şelalesinin seyrederken, buz gibi karpuz çatlatan sularına ayağımız uzatıp piknik yapacağız. Hareket saati 10:00. Erkende kalksak geçte kalksak alıştık artık buna. Güzarğahımız otobandan gitmek değil talia yollardan çevreyi gezerek görerek gitmek... Gümüş Çayını geçip eski Alaşehir yoluna sapıyoruz. Sağlı sollu gözüyün alabildiğine üzüm bağları. Yeşil yaprakların altında altın sarısı üzünler. Kabazlı Köyü yol kavşağından Alaşehir asfaltına dönüyoruz. Yol kenarında bir tıra üzüm kasaları yükleyen işçileri görüyoruz. Yanlarına varınca duruyoruz; - Selamün Alayküm...! Koley gelsim. Üzüm kesiyorsunuz galiba, daha erken değil mi? -"Bunlar siyah üzüm" diyor bağ sahibi Nurettin Can. - Özel olarak yetiştiriliyor, yüzde yüz organik. Aslında `Trakya İlk Eren` cinsi bu üzümlerin kesimine 1 Temmuz'da başlıyoruz ama şimdi tam olgunluk zamanı bizde şimdi ikinci tırı sarıyoruz. Geçen sene yurtdışına ihraç etmiştik bu yıl iç pazarlara gönderiyoruz. Çekirdeksiz beyaz üzüm salkımları ise Ağustos'un ortasına doğru kesilir.Göz hakkı diye bir kaç salkım üzüm hediye ediyorlar. 3 km sonra asfalta çıkıyoruz. Yol duble ama biraz sonra tek yola düşüyor, 12 km'lik yol genişletme çalışmaları varmış. Geç kalınmış bir çalışma. Antalya-Denizli'yi Balıkesir-İstanbul'a bağlayan ana yol inşallah karayolları çabuk bitirir. Mevlütlü Köyünü görünce tali yola sapıyoruz. Kemaliye Belediyesi'ne giriyoruz. Nüfusu 5.000 den fazlaymış. 46 yıldır belediyelikti. Ne zaman Manisa Büyükşehir oldu Alaşehir'in mahallesi konumuna düştü. Bu haksızlık diyor Kemaliyeli Mehmet Şimşek. Sepetli motorsikletinde 2 tane de kuzu var?- Bunlar da ne, kaç aylık?- Bir aylıklar daha. Çek çek fotoğraflarını çek. Çeşmeden su doldurdum eve gidiyorum. Gazeteye filan yazacaksan Kemaliye'den de bahset."Olur" diyor hareket ediyorum. Toygar Köyü tabelasının önünde hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra Alaşehir'e giriyoruz. Çevre yolundan gittiğimizden şehir merkezini görmüyoruz. Ama sık sık sağlı sollu üzüm işletmeleriyle karşılaşıyoruz. Yol ayrımında pidesi ile meşhur Sarıgöl'e sapıyoruz. Tabelada nüfus 13.758 Rakım 220 yazıyor Sultaniye üzümlerinin ana vatanı Sarıgöl'ün. Bazı bağlarda üzümlerinin üzeri beyaz bez ile kapatılmış. Galiba bunlar soğuk hava depoları için hazırlanıyor, kışın pazarlanacak. Salkımların 3 kilo çekenleri var baş parmak büyüklüğündeki altın sarısı üzümlerin. Saat 11:00. Sarıgöl pidesi yemek için daha erken yola devam. Buldan'a doğru kıvrıla kıvrıla rampa çıkıyoruz. 800 metre kadar yol tek gidiş geliş ama sıkıntı yok çünkü üçlü şerit. Tekrar duble yol başlıyor ta... Sarayköy'e kadar. Otogazlı olduğu için Doğan S-LX arabamız çekmiyor birinci vitesle çıkmaya çalışıyoruz. Rakım her halde 500 oldu diyoruz. Kadıköy'e varınca, İstanbul Kadıköy değil köyün adı böyle Nüfus 476 Rakım 650 tabelasını görüyoruz. Denizli'nin şile bezleri ile ünü-şanı ülke dışına taşan Buldan ilçesine varmadan Güney'e ayrılan yol tabelasını görüyoruz. Denizli 70 km, Güney Şelalesi 29 km yazıyor. Sapıyoruz şelalesi ile meşhur Güney'e. Çam ormaları arasında gidiş geliş yolda ilerliyoruz. Rampa tırmanıyoruz ama sert değil, yol düz rampa çıktığını dahi hissetmiyorsun. Çevrede hiç köy gözükmüyor ama tek tük nohut hasadı yapan köylüler görüyoruz. Sanki yurdun kuş uçmaz kervan geçmez ücra bir köşesindeyiz, ne gelen var ne geçen. Hanım; "Dağ başı buralar. Allah göstermesin arabamız bozulsa ne yaparız?" diyor. Tabelada Güney 9 km yazıyor. On dakika ihtiyaç molası veriyoruz çam ağaçlarının altında. Ağustos böceklerinin cır cıııır seslerini duyuyoruz. Temmuz ayındayız ama burada hava serin tam yaya havası, uzanıp yatası geliyor insanın. Şehrin girişinde "Nüfus 5.600 Rakım 853" yazıyor. Doğruca şehir merkezine sapıyoruz. Dik bir yamaçtan fren yapa yapa çarşıya iniyoruz. 1880 yılında kurulmuş şelalesi ile meşhur Güney ilçesinin belediye binası önüne park ediyoruz. Sokak aralarına pazar kurulmuş. Birer dondurma alıp yiyoruz dağın eteğinde kurulmuş bir Anadolu kenti olan Güney'in şehir merkezindeki Saidağa Caminin karşısındaki bakkaldan. - Şelale uzak mı? - Tabelaları takip edin beyim. 7 km aşağıda baraj görürsünüz, hemen onun üzerinde...Kıvrım kıvrım yolları takip ederek vadiye iniyoruz. Dağın yamaçları orman. Karşıdan Güney Şelalesi görülüyor. "Pamukkale'de su sıcaklığı 36 derece olduğundan kraterler beyaz ama aynı kükürt ve minarellere sahip Güney Şelalesinin suyu soğuk (Karpuz çatlatan) olduğundan travesler ne beyaz ne deKarahayıt'taki gibi kırmızı olmuyor burada diyor Güney Şelalesi'nin gönüllü rehberi Halil Yavuzhan. Aslen Denizliliyim, burada baraj şantiyesinde çalışıyorum diyen Halil şelale ve bölgenin doğa yapısı hakkında bilgiler veriyor. Güney ve çevre köylerden şelaleye piknik için gelen ziyaretciler kavun karpuz ve limonatalarını soğuması için şelalenin suları arasına koymuşlar. Hafta arası olduğu için piknik alanı sakin ama Cumartesi Pazar günleri kalabalık oluyormuş. Benim fotoğrafımda gazetede çıkacak mı diye soran rehberimiz şelale önünde durun da sizlerin bir fotoğrafını da ben çekeyim diyor. Deklanşöre basıyor "Mustafa-Mukadder-Okan Toğa Güney Şelalesi/18.07.2014" Teşekkür ediyoruz.DSİ, Şelalenin sularını Baraja akıtmak için yokuş aşağı kanal yapmış. Okan'nın elini soktuğu şelalenin soğuk suları büyük bir coşkuyla çağlayarak Baraja doğru akıyor. Güney Şelalesini ziyarete gelen misafirler şelalenin park alanında ki buz gibi suların üzerinde kurulmuş ahşap masalarda piknik yapıyorlar. Bizde ayakkabılarımız çıkartık, pantolumuzu dizimize kadar çemiriyor masanın birini işgal ediyoruz. Nohutlu ekmek, börek, zeytin, reçel, dometes, biber, kavrulmuş et ve lahmacundan oluşan yol azığımızı yiyoruz. Dağlardan gelen pınarlardan kana kana su içebilirsiniz ama oluklardan akan suları pek tavsiye etmem çünkü içindeki minarelleri bilmiyoruz. En iyisi içme suyunuzu kendiniz getiriniz yoksa alimallah (motoru) miğdenizi bozabilirsiniz. Güney Şelalesini gelip görmek güzel de ah...! O yollar olmasa. 60 kilometrelik yol sanki 240 km yol gitmiş gibi yoruyor adamı. Gelen bir pişman gelemeyen bin pişman misali buralara bir gelenin bir daha geleceğini tahmin etmiyorum. Tekrar kıvrıla kıvrıla Güney'e çıkıyoruz. Ana yola gelince Çal istikametini alıyoruz. Keşke bu yoldan gitmeseydik. Adım başı keskin virajlarla karşılaşıyoruz. Doğa güzel çamların arasında ilerliyorsunuz ama dik yamaçtan aşağı kayarken direksiyona zor sahip oluyorsunuz. Adıgüzel Barajına indik ondan sonra tekara tırmanışa geçtik. Kabalar Köyüne varmadan Çal 22 km yazıyor. İçimize bir ferhalık geliyor az kaldı diye. Ama yol git git bitmiyor. Birinci ikinci viteste kıvrıla kıvrıla tırmanıyoruz. Öyle bir bıkkınlık geldi ki 3.900 nüfuslu Çal'ın şehir merkezine girmek istemiyoruz. Büyük bir kavşağa geliyoruz yol dörte ayrılıyor burada. Tabelada Şehir Merkezi-Denizli yazıyor. Mecburen çarşıya girmek zorunda kalıyoruz. Çal ilçesi 815 metre yüksekilkte ama düz bir plotada. Ne yalan söyliyelim gözümüze şirin göründü. Meydan da Ressam İbrahim Çallı'nın heykeli var. Şehrin çıkışında, TOKİ evlerin karşısında ki benzinlikten akaryakıt alıyoruz.- Denizli'ye gideceğiz. daha kaç km yolumuz var? Güney ilçesinden geliyoruz ama içimiz dışımıza çıktı. Bundan sonra yollar nasıl? "60 km var. Yollar düm düz yağ gibi" dedi Pompacı. Ne yalan söyleyeyim içimden pek inanmak gelmedi sözlerine. "İnşallah!" dedim.Yol tek geliş gidiş ama genişce. Çal ile Denizli arası düz ova, gözüyün görebildiğince kuru arazi. Karşıda kır dağlar görülüyor. Divri-Denizli kavşağına gelince duble yol başlıyor. "Çok şükür" diyoruz. Denizli 39 km yazıyor karşılaştığımız tabelada. Biraz sonra Isparta-Antalya-Denizli ana yoluna çıkıyoruz. 525.000 nüfuslu Denizli'ye yaklaştıkça hem trafik kalabalıklaşıyor hem de bunaltıcı bir sıcak bastırıyor. Pencereler açık olduğu halde zor nefes alıyoruz. Camları açtık çünkü arabada klima yok. Tepemiz de sarı sıcak çatır çatır yakıyor. "Bu pek hayre alamet değil" diyor hanım. Bunun arkasından bir yağmur patlarsa şaşmam. "Temmuz ayın da mı? Güldürme beni" diyorum. "Bilmem?" diyor. İzmirlioğlu Rulman fabrikasını geçiyoruz. Şehir merkezine girerken yol ikiye ayrılıyor. Muğla-Antalya ve Aydın-İzmir diye. Biz Aydın istikametine sapıyoruz çünkü bacanak Selami'nin oğlu Mehmet Ener'in bölge müdürü olarak görev yaptığı Keskinoğlu Tavukçuluk Denizli Bölge Müdürlüğü bu yol üzerinde. Keskinoğlu şirketine uğruyoruz. Madem kalemi aldık elimize birazda Hamallıktan İmpartorluğa yükselen asırlık çınar İsmail Keskinoğlu'ndan bahsedelim. 1900 yılında Yunanistan'ın Drama kentinde doğmuş. Hiç okula gitmemiş. Anne ve babasının ölmesinden sonra Türkiye'ye göçmüş. Önceleri hamallık yaparak geçimini sağlarken 63 yaşında Akhisar'da piliç ve yumurta üretimine başlamış. 90'lı yılların başında 100 milyon yumurta kapasitesine ulaşan Keskinoğlu için artık piliç yetiştirme zamanı gelmiştir.1997 yılında 97 yaşına basan Keskinoğlu 2 oğluyla birlikte yıllık 30 bin ton piliç üretim kapasitesine ulaşmış. Keskinoğlu Şirketler Grubunu "Tavukçuluğun Soyadı" markası haline getirip Türkiye'nin sanayi devleri arasında yerini almasını sağlayan İsmail Keskinoğlu 2001 yılında 101 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Bu arada hava iyice kararıyor. Burada çok kalmayıp Mehmet'i de yanımıza alıp Pamukkale Üniversitesi'nin bulunduğu Kınıklı muhitindeki evine doğru yola çıkıyoruz. Muğla istikametine dönüyoruz ki birde ne görelim Denizli'nin üzerini bir toz bulutu kaplamış. Arka arkaya şimşekler çakmaya başlıyor. "Yağmur" demeye kalmadan bardaktan boşanırcasına sicim gibi yağmaya başlıyor. Arabanın silecekleri yetişmiyor. 15 dakika içerisinde şehrin mangazları çekmez duruma geliyor. Kentin üstüne kabus çöktü, sel seli götürüyor. Zemin katlar ve çukurdaki dükkanların içerisi kesin su ile dolmuştur. Pamukkale Üniversitesinini önünden geçip eve geliyoruz. Yağmur kesiliyor. Hava açılmaya başlıyor, Denizli'nin üzerine bir serinlik çöküyor. Arabayı evin önüne park ediyoruz. Bina yeni yapılmış bir apart. 2. Kat 8 nolu daire. Üniversite bölgesi olduğu için çok binalar burada apart olarak inşa edilmiş. 300 m2 lik arsaya yapılmış olan binanın her katında 6 daire var. Daireler 40 m2. Mobilyalı olarak 600 Tl den başlayan fiyatlarla kiraya veriliyormuş. Denizlililer kurnaz her kattan aylık 2.400 Tl net kira alıyorlar. Mehmet'in kaldığı apart 4 katlı ve toplam 30 daire var gelin siz hesaplayın. Zenginin malı züğürdün ağzını yorarmış ya boş durmayıp bizde hesaplamaya çalışıyoruz. Aylık 18.000 Tl eder değil mi? Denizli'nin Kınıklı muhitindeyiz. Pamukkale Üniversitesinin karşısında Çamlık piknik alanın alt tarfında kaldığımız apart. Akşam dışarı çıkıyoruz yüzlerce üniversiteli genç yol boyunca sıralanmış kafteryaları doldurmuş. Çevre cıvıl cıvıl. Kafeteryanın birisine girip oturuyoruz. Baklavalı dondurma ısmarlıyoruz. Bu arada mekan sahibiyle sohbeti koyulaştırıyoruz. - Buraları biraz bize anlatır mısınız?- "Ben doğma büyüme Denizliliyim" diyor Sait bey. Yedi yıldır da bu mekanı işletiyorum. Öğrenci yurdunun karşısında olduğum için müşterilerimin nerdeyse tamam öğrencilerden oluşuyor. Denizli sanayisi ve gelişmişliği bakımından Ege bölgesinde İzmir 'den sonra gelen ikinci ildir. Denizli'nin sanayisine paralel olarak Pamukkale Üniversitesi'de hızla gelişme gösterdi. 50.000 öğrencisi ve 4.000 çalışanı olan Pamukkale Üniversitesi uluslar arası platformda saygınlığını her daim göstermiştir. Bildiğim kadarıyla 12 Fakültesi var. Tıp Fakültesi, Fen - Edebiyat Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Teknoloji Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi, İletişim Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, Turizm Fakültesi ve Kınıklı kampüsü içerisinde Pamukkale Üniversite Hastanesi de bulunmakta. Denizli, İzmir ve Antalya'nın tam ortasında olduğu için hem avantajlı hem dezavantajlı. Ama şunu içtenlikle söylemek gerekirse Denizli yaşanacak yer... |
|